GAZİANTEP/KUTNU

343 506 Armağan Portakal

Kültürel Miras: “Çözgücü Hüsamettin Usta”

“Ben bu mesleğe ömrümü verdim.”

Gaziantep’ten çok güzel anılarla döndüm… Heybemde bir sürü fotoğraf, hikaye, hatıra var… Domino taşı gibi demiştim, her tanıştığım kişi beni öyle insanlara yönlendirdi ki! Zengin hikayelerle dolu…

Çalışkan ve onurlu insanlarla tanıştım… Yardımsever ve cesur insanlar… Bunlara Kutnu kumaşı üreticisi Kasım Kaygın’ı da eklemek istiyorum. Tahmis Kahvesi yöneticisi Mehmet bey tanıştıdı. Dükkanına gittiğimizde güler yüzle karşıladı.  Sorularımı ‘Başım gözüm üstüne’ diyerek cevaplaması bende bir mahcubiyet yarattı.  Bunu en iyi Gaziantep ağzından bir kelime ile anlatabilirim: Küşümlendim. Yani rahatsız etmemek için mahçup oldum… Zarif bir kelime…

Kasım bey, ziyaretimden dört gün once Kültür Bakanlığı Geleneksel El Sanatkârı ünvanı almış. Kendisini tekrar kutlarım. Şehre ilk gittiğim gün bir kaç kutnu dükkanıyla görüşmüş ve turist gibi gezmek istemediğimi, raflardaki kutnuları değil nasıl üretildiğini görüntülemek istediğimi anlatmıştım. İzin vermediler. Haklı olabilirler hiç lafım yok, suistimal edilmişler önlem olarak atölyelerine sokmuyorlar. Oysa Kasım bey ‘Başım gözüm üstüne’ diyerek bana hem kutnu hakkında bilgi verdi, hem de atölyesine alacağını söyledi. Hatta, kutnuculukta ilk aşama olan çözgücülüğü de görmem gerektiğini anlatarak, çözgü ustası Hüsamettin beyin telefon numarasını paylaştı.

Açık konuşayım, çözgü ile pek ilgilenmiyordum. Benim aklım fikrim renkli yumaklar, dokuma tezgahları gibi hayal edebildiğim aşamalardaydı. Çözgü ne olabilirdi ki, üstelik renkli de değil diye kafamdan geçiriyordum. Aslına bakılırsa vazgeçecektim ama Kasım beyin ilgisine karşı nezaketsizlik olur diye Hüsamettin ustayı aradım ve ertesi gün 11.30’da görüşmek üzere randevulaştık. Asıl hikayenin çözgücüde saklı olduğunu bilmeden…

Randevu günü bakırcı zanaatkarların yanından koşarak ayrıldım Savaş Müzesi önünde beklemeye başladım. Hüsamettin usta, inşaat mühendisi genç bir erkekle birlikte geldi. Meğerse, çözgücülükten para kazanamadığı için inşaatta çalışmaya başlamış. Benimle buluşmak için de amirlerinden izin almış, tek kadın olarak rahatsız olmayayım diye de şantiye şefini getirmiş. Zamanı iyi kullanmak için hızla evine gittik. Bahçede evin dışından merdivenle en üst kattaki odaya çıktık. Odayı kaplayan devere kare yapıda, ahşap, büyük, sardıkça elle döndürülen bir tezgah. Neredeyse bir kenarı ve yüksekliği 2’şer m gibi… Kenarlarında ipeklerin geçtiği ufak çıkıntılar var. İpek, el-göz-beyin maharetiyle devereye sarılıyor. Üstten alta, alttan üste, tek bir sıra atlamadan…

Sadece Gaziantep’te değil Türkiye’de hatta dünyada çözgücülük zanaatını eski yöntemle yapan tek kişi O. Odadaki devereyi, kendisi kurmuş. Uzun yıllar önce motorlu tezgahlar çıkınca seri üretim başlamış ve elle çözgü yapan kalmamış.

Hüsamettin usta kendi köşesine yeleşiyor. Sol tarafında onlarca ipek yumak ve onlardan çıkan incecik ipek teller, ellerinin hareketiyle devereye sarılıyor. Ben heyecandan nerede duracağımı şaşıyorum. İnsana bir açlık geliyor böyle anlarda. Herşeyi görüntüleme açlığı. Ve bu özel anı idrak ettikçe el ayak titremesi. Çünkü, yapabilen başka usta yok! Ben çok özel tarihi bir ana tanık oldum. Halen bu satırları yazarken bile heyecanlanıyorum.

Şimdi 46 yaşında ve 11 yaşından beri çözgü mesleğini yapıyor. Çeşitli zamanlar öğretmek istemiş ama kimse öğrenememiş. Gerçekten el-göz-beyin koordinasyonu muazzam çalışması gereken bir iş bu. Hata kaldırmıyor. Bakanlık,  proje olarak büyük bir bütçe teklif etmiş, tek şartları 10 zihinsel engelli kişiye bu işi öğretmekmiş. Hüsamettin usta ‘akıllısı öğrenemiyor, zihinsel engelliye nasıl öğreteyim’ diye reddetmiş. Reddettiğini duyan eşi dostu ise kabul edip parayı almasını önermişler. Verdiği cevap “Ben yetim hakkı almam, sahtekarlık  mı yapacağım, yalakalık mı yapacağım? Yapmam! Tereddüt etmeden reddettim.”

“Ben bu mesleğe ömrümü verdim.” diye anlatıyor… “Zanaatimizi sevdiğim için. İnşaatta saatlerce çalışır yorulurum ama eve gelir yine de yaparım. Neden? Zanaat ölmesin diye.”

Hüsamettin usta: “Babamın tezgahı vardı. Eskiydi, tarihi sayılırdı. Kendi ellerimle yaktım. Çocuğum ufakken hastalandı. Bende ilaç alacak para yok. Herkes akıl veriyordu ama yardım eden nerdee. Kafam attı geldim, yaktım! Olan insana oluyor, devereye bir şey olduğu yok…”

Böyle bir maharet sahibi iken neden inşaatçı olduğunu merak ediyorum. Diyor ki “91 Irak savaşında 3 yıl kutnu işi durdu. Antep’te yeni yerleşim yeri Karataş için şantiyeler kuruldu. Geleceğimi düşünerek orada çalışmaya başladım. Sonra ipek işi açıldı fakat kısa süre sonra tekrar durdu. İnşaat işine geri döndüm… Sanat tamamen bitsin de ben de devereyi kırıp atayım.” O’nun devereyi kırıp atmayacağını hissediyorum. Çünkü, O çalışkanlığı bir tarafa, bu mesleğe aslında gönülden bağlı… Yoksa, sözlerine mesleğe hayatımı verdim diyerek başlar mıydı? Hüsamettin usta yorgun argın eve geldiğinde ayaklarını uzatıp oturmasını da bilirdi. Günde 19 saat çalışmayı göze alışı sadece maddi kaygılarla mı? Babasının yadigari devereyi kırıp yakmak kolay mı sanıyorsunuz? Sonra aynısını yapmak! Bunlar, yazarken ve okurken roman gibi geliyor insana… Güzel bir hikaye gibi. Oysa her harfi gerçeği taşıyor… Kimseye minnet etmeden, ailesine bakabilmek için dik durmaya çalışırken, mesleğini ayakta tutuyor. Kutnu kumaş üreticiliğinde Hüsamettin usta şu an tek başına bir kültürel miras aslında… O’na sahip çıkmak gerekir… Böyle bir el sanatını, tek başına ayakta tutan kişi hepimize bir miras.

Kutnu hakkında:

Arapça pamuk anlamında “kutun” kelimesinden geliyor. Çözgüsü ipek – atkısı pamuk olan özel bir kumaş dokma olan Kutnu, 7 aşamada üretiliyor:

1-    Sökümcü / çözgücü: İpek, makara halinde gelir, çile yapılır.

2-    Boyama.

3-    Mezekleme (Haşılama): İpeği sertleştirir. Dokumaya uygun hale gelir.

4-    Tertipleme: Duvarlarda 20-40 m halinde tel tel düzenlenir. Kopuk uçlar varsa birleştirilir. Kavuklara asılır.

5-    Taraklama: İpeği tel tel taraklamak.

6-    Dokuma.

7-    Cendere: Uşak-Denizli-Kütahya buna kalender der. Tavlanır, süpürgeyle ıslatılır ve cendereye girer. Alt silindir 60-70 kat kontrplak, üst silindir içi ateş dolu demir silindir arasından geçirilir. Bu aşamada hareli desen oluşurmuş. Tüm bu süreç yaz aylarında en az 10-15 gün, kışın ise 2 ayı bulurmuş.

Renklerin sayısına gore daha doğrusu desenlerin sayı kurallarına gore sarım yapılıyor.

Mesela Mecidiye deseni için:

Siyah:             400 tel

Yeşil:               500 tel

Kırmızı:           700 tel

Turuncu:         322 tel

Mor:                668 tel

Küçük kırmızı: 580 tel

Sarı:                676 tel

Sökmeler bitince, bükülmüş çileler yapılıyor. Çilelerin tamamına direzin deniyor. Direzinler çuvala konulup boyacıya veriliyor. Ardından Hüsayin beyin atölyesinde, dokuma tezgahlarında dokunuyor.

Geçmişte kutnu kumaş çeşitleri ve kullanıldığı yerler:

1-    Atlas: Sultan ve yakınları

2-    Alaca: Normal halk

3-    Meydaniye: Sarayda meydanda çalışanlar için üretilirmiş.

İletişim için:

İmalat: Hüseyin Mekikçi – Kocaoğlan Mh. Şehreküstü Sok. Şahinbey / Gaziantep

T: 0 533 705 73 30

Mağaza: Kasım Kaygın – Kübbüşah Kutnu Kumaşçısı

Boyacı mah. Bakırcılar Çarşısı No:7  Şahinbey – Gaziantep

T:0 533 565 60 44

Kutnu hakkında daha fazla bilgi için videoları tıklayınız:

Başkent TV Ellerin Türküsü Programı 1 – 2007

Başkent TV Ellerin Türküsü Programı 2 – 2007

Başkent TV Ellerin Türküsü Programı 3 – 2007

Aralık, 2013

Leave a Reply

Your email address will not be published.