BÜYÜKADA

700 467 Armağan Portakal

Cumartesi günü Dudullu’daki işimi bitirip eve dönerken ne yapacağıma karar vermiştim. Fatih iş için şehir dışındaysa, mevsim bahar ya da yazsa ve beni şehirde tutan bir bağ yoksa, planım bellidir. Büyükada ve Splendid Hotel.

Fotoğraf makinemi ve iki parça eşyamı aldığım gibi vapura gittim. Gün ortası adaya vardım, bisikletimi kiraladım ve büyük tura başladım. Adada büyük ve küçük tur diye iki tane gezi yolu var. Faytonla, yürüyerek ya da bisikletle yarım ya da adanın çevresini tam tur atarak dolaşabilirsiniz.

Giderken içimdeki duygu şuydu: Uçsuz-bucaksızlığın resmini çekebilir miyim? Çekemedim tabi bir başka sefer başka yerde, belki daha büyük bir adada. Ama sessizliğin resmini çektiğimi düşünüyorum.

Tur atarken öyle an oluyor ki, sadece bisikletin zincir ve teker sesini duyuyorsun. Hayatın onca karmaşası içinde her şey basitleşiyor ve sen sadece bir zincir sesiyle baş başa kalabiliyorsun. Sonra sadece kuş sesleri geliyor. Doğa ve sen keyifli bir flört içindesin. O sana yol veriyor, sen onu incitmemek için yere kuvvetli basmaya çekiniyorsun. Hatta, kuş seslerini sizin için kaydettim, videoyu tıklayabilirsiniz.

Fotoğraf çekmekti niyetim ama doğanın gücü beni baştan çıkarınca, elim ermedi, deklanşörün metalik sesi aramıza girsin istemedim. Hafif bir yağmur serpintisinden sonra bu anları sosyal mecrada “martı, kumru ve yağmur sesi. Cennet bu, gerisi palavra!” diye yazınca, bir arkadaş “cennete ait fotolar bekliyoruz o zaman” diye tweet attı. Oysa çekmemiştim. İyi ki yazmış, ertesi gün sabah erkenden tekrar bisiklet kiralayarak büyük tura çıktım. Kırmızı panjurlarıyla bembeyaz otelin odasından, kahvaltıya, geçtiğim yollardaki ağaçlardan yoluma çıkan atlara kadar size az ama öz olarak aktarıyorum.

Büyükada’nın faytoncuları “faytonlar kalkmasın” diye imza kampanyası başlatmış. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, tamamen kaldırmak değil ama sayılarını azaltarak akülü taşıtlar getirmeyi planlıyormuş. Konuştuğum birkaç kişi benzer şeyleri söyledi. Destek imzamı atarken, isterlerse yazılarını yazabileceğimi söyledim. Kabul ettiler ertesi gün saat 08.00’den sonra imza masasını açtıkları için uygun olduklarını söylediler. Ne oldu dersiniz? 08.45’te gitmeme rağmen, yetkili kimse yok hatta 10.00 gibi gelirler diye oradaki faytoncular bilgi verdi.. Eh ben vatandaş olarak katkıda bulunayım, seslerini buradan duyurayım istemiştim. Bana göre söz namustur, verdiğin zaman tutacaksın!

Faytonlar adaların simgesi, doğru ama şirin olabilirler. Atlar semiz olmalı, canlarından bezdirecek kadar saatlerce çalışıyormuş izlenimi veriyorlar. Belediye at pisliği kokusuna çözüm bulmalı. Büyükşehir Belediyesi akülü taşıtlarla, yüksekte oturanlara, yaşlılara elbette büyük hizmet etmiş olacak. Fakat, akülü araba hız demek, hız ise hızlı tüketimi ardından getirecek, yapılaşma artacak. Hız, enerji istiyorsanız bunun için İstanbul ayaklarınız altında. Adalara geliyorsanız, şehrin nimetlerini geride bırakın vapura binerken. Yavaş olun, sessiz olun, doğayla el ele tutuşun, kendi nefesinizi duyun, doğanın melodisini dinleyin. Adalara bunlar için gelin. Hayır diyorsanız da adalara gelmeyin!

Adalı çocuklar oynarken topları yola kaçtı. İçlerinden biri fırladı topun peşinden ve neredeyse fayton altında kalıyordu. Bir çocuk bağırdı “Top, senin hayatından daha değerli değil!

İşte, adalı olmanın derin felsefesi budur.

Sevgiyle,

Armağan Portakal

08-04-2012

Leave a Reply

Your email address will not be published.