BÖRDÜBET

1024 683 Armağan Portakal

Videoyu, çektiğim fotoğraflarla ben hazırladım.

Bördübet’te “Glamping”

Sakar geçidinde araba ile ilerliyoruz. Daha önce geçmemişim sadece adını duymuşum… Dağın etrafında tırmanırken, birden nefesim kesildi. Tüylerim diken diken oldu. Beklemediğim anda karşıma çıkan doğa harikasıyla nutkum tutuldu. Bu gördüğüm bütün manzaraların bir şahikasıydı adeta… Ömrümde ilk kez Gökova’yı görüyordum. Ne kadar geç kalmışsın diyen iç sesimi, olgunluk yaşında bu güzelliği daha iyi anlarsın diyen düşüncelerim kesti. Yemyeşil ova, masmavi sulara parmak uçlarıyla tutunuyordu. Sanki aşığını bekleyen, nazlı bir sevgili gibi serin suların üzerinde sere serpe uzanıyordu… Ve ben tabiatın bu bakir güzelliği karşısında iliklerime kadar ürperiyordum…

*** *** ***

Marmaris’I geçtikten sonra Datça yönünde Bördübet sapağından yaklaşık 14 km kıvrımlı stabil orman yolunda ilerledik. Keskin bir virajı dönerken tabelada “The End noktası” okuyunca güldük, bir kaç km önce de “Azami hız 140 km” yazıyordu. Gideceğimiz yerin hayli nüktedan olacağına şüphemiz kalmamıştı. Hatta bahçesine girer girmez, gözüme çarpan resepsiyon kapısı üzerindeki “İnfaz Odası” yazısı bunu kanıtlıyordu…

Doğal sit alanı zümrüt ormanın, safir denizle buluştuğu yerler buralar. Aslında deniz için safir renk az gelir yeşilden turkuvaza değişen halleri var, sanki duyguları var. Kaldığımız yer bir halicin en dip noktasında. Denize açılan kısmındaki plaja ulaşmak için kano kullandığımız da oldu, orman yolundan 10 dakika yürüdüğümüz de. Ormanın gölgesi düştüğü için dibi görünen berrak bir su değil ama gerçekten çok güzel.

Konakladığımız süre boyunca sincaplara, tavuklara alıştık. Arabayla giderken yaban eşeklerini sürü halinde gördük. İlk gün arılarla başım dertteydi. Oysa burası bal üretimiyle meşhur ve onlar doğanın bizden önceki sahipleri. Bir süre sonra kaçmamaya, panik olmamaya başladım ve gayet mesafeli bir ilişkiyle rahatıma baktım. Hatta ilk günkü arıdan korkma, çığlık atma, havluyu çarpa çarpa kaçışmalarımı şimdi çocukça buluyorum.

Minik açık büfede günlük ev yemekleri, salatalar, meyveler, tatlılar ve bahçedeki fidelikten yeni toplanmış domatesler bizi bekliyordu. Bizi bekliyordu diyorum çünkü kahvaltı ve yemeği kendin almalısın. Burada oturmak yok, yemek için emek şart. Şikayetçi olmadık, hoşumuza bile gitti. Önce servis kağıtlarını alıp ahşap masaya koymak lazım, Çatal, bıçak, kaşık, bardak unutmadan. Hatta tuz-biberlik bile sen alacaksın şaşırma! Üşenme yap bunları, sonra masandaki kandili de yaktılar mı değme keyfine…

İstersen yemekten sonra içeceğini al odanın önündeki mini bahçene geçip sandalyeye otur, öbür sandalyeye de ayaklarını uzat. Başını arkaya yasla, gökyüzünü seyret. Yıldızlara bak, kayan yıldız görürsen dilek tut…

Uykun gelince çingene arabana çık. (Biz konaklama için çingene arabasını seçmiştik, başka seçenekler var.) Yattığın zaman tavanda yıldızları göremiyorsan önemli bir detayı atlamışsın demektir. Tekrar dışarı çık ve arabanın her iki yanından sarkan iplerden birini kuvvetlice çek… Şimdi yat ve tavana bak bakalım. Ve kendine sor “Gözünü kapatmadan bir saniye önce bu manzarayla kaç kere uykuya daldın?”

*** *** ***

Civardaki koyları merak etmiştik kahvaltıda anonsu duyunca isim yazdırdık. Tekneleri “kevgir” büyük değil 10-12 kişiyle doluyor. Yol boyu masmavi olan berrak deniz, demir attığımız Köfte ve Bekar koylarında ağacın rengi suya düştüğü için yemyeşil oluyordu. Yüzmek gerçekten muhteşemdi. Başka bir gün de karadan dolaştık. Bu cennet vatanda ne muazzam yerler varmış, hala el değmemiş ve ne mutlu ki hala betonlaşmamış… Küçük koylarda tekne sahiplerine hizmet veren şirin restauranlar var. Küfre Limanındaki Yediadalar bunlardan biri. Mutfağı tertemiz, tuvaletleri pırıl pırıl. Mezelerini kendileri yapıyorlar ve mutlaka deniz balığı kullanıyorlar. Akşam üzeri oldu mu teknesiyle yanaşanlar yemeğe geliyor. Denize konmuş kafeslerde mavi yengeç ilk kez burada gördüm. Renkleri gerçekten mavi idi…

Ufak bir koyda, ufak evinde yaşayıp giden, bahçesinde köpeğiyle arkadaşlık eden, geleni gideni eksik olmayan, bembeyaz saçlı sakallı “papaz” lakaplı amcaya ne demeli? Bana göre O, koyların efendisi. Kendisiyle barışık, doğayla bütünleşik, şehirde nefes alamayan, bir kaç dil bilen, güleryüzlü hoş sohbet bir adam… İnsanın karşısına kaç kere çıkar böyle hikayeler?

Nedir “Glamping”?

Geldiğimizde sıradan bir turist veya tatilciydik, ayrılırken “Glamper” olmuştuk.  Daha önce hiç duymadığımız kavramı, yaşayarak öğrendik. Bizim tatil anlayışımıza da yakın geldi. Bir kaç tişört, bir kaç şort, mayo ve havluyla tatili geçirebiliyorsan maksat defile değil de ruhu dinlendirmekse, doğa ile arkadaşlıksa, garsonlar etrafımda dolaşsın bir dediğim iki olmasın diyenlerden değilsen #Glamping iyi bir alternatif olabilir.

İnternette incelediğim kadarıyla beş yıldızlı otellerden sıkılan Avrupalı gezginlerin ortaya çıkarttıkları yeni bir tatil akımı… İngilizce Glamorous ve camping kelimelerinin birleşimi, çadıra göre lüks kamping ya da butik kamping anlamında. Seyahat severler, gezginler, temel konfor ihtiyaçlarından fedakarlık etmeden vahşi doğayla bu yeni akım sayesinde buluşabiliyor.

Club Amazon Bördübet

Değer verdiğim bir dostumla sohbet ederken öğrendim ve ‘Mutlaka görmelisin’ dedi. Ardından web sitesiyle tanıştım. Benim yaşım ve yukarısı TRT’nin siyah beyaz zamanında pazar programlarını bilir. Cenk Koray ile birlikte program yapan Güneş Tecelli dersem hemen hatırlar. Kendine has üsluba sahip, nüktedan, uzun boylu, köşeli gözlükleri olan Güneş bey ve zarif ailesi burasının sahipleri. Şimdi hala gözlüklü, yaş almış ama yaşlanmamış, zeki esprileriyle ruhen gençliğini koruduğunu anlıyorsunuz. Bu kuş uçmaz kervan geçmez noktada, hem kendisi ve ailesi kafa dinlemiş, hem konuklarına bu imkanı sunmuşlar. Camping ile başladıkları yolculuk 30 yılı geçmiş. Bugün #Glamping olarak Türkiye’nin öncülerinden. İlk yıllarda anne babalarıyla gelen çocuklar büyümüş, evlat sahibi olmuş şimdi kendi aileleriyle yine gelmeye devam ediyor. Böylesi bir huzur ve rahatlık, kuşaklar boyu devam ediyor.

Glamping yeni bir bilgi oldu benim için, siz de bilin istedim, ben gördüm siz de görün diye fotoğrafladım… Gökova’nın muazzam güzelliği ve doğal hayatın içinde, dünyadaki akımın ülkemizdeki öncülerinden hem esprili, hem dost insanların yönettiği bir yerde kafa dinlemek, tatil yapmak istiyorsan denemeye değer, “Club Amazon Bördübet” ismini bir köşeye not et, ben de yazıma onların sözleriyle noktayı koyayım: “Büyük şehirlerden kaçarken küçük tatil şehirlerine takılıp kalmayın”.

Sevgiyle, doğayla dostluğa…

Armağan Portakal

07.2014

Leave a Reply

Your email address will not be published.