İki sene önce bir varsayım yazmıştım. Şimdi üzerine yenisini ekliyorum. Elbette bilimsel değil, tamamen sezgisel, düşünsel kurgu diyelim. Hatta, yazımın başlığını da o yüzden abartılı yaptım “Şok” falan. Gezdikçe, okudukça, yeni bilgiler karşıma çıktıkça, haliyle biraz da merakım var diyeyim. İçimden yeni senaryolar türüyor ben ne yapayım 🙂 (Dediğim gibi içsel, düşünsel senaryolar. Bilim insanları ilham alsın ama kızmasın!)
Önceki yazımda Karahantepe’deki ritüel alanının kuş bakışı görüntüsünü, sperm yumurta döllenme şekline benzetmiştim. Bu linkte okuyabilirsiniz. (armaganportakal.com/karahantepe-rituel-alani-ile-yumurta-sperm-dollenme-benzerligi) Bu düşüncemi genişletiyorum.
Son dönemde ilgimi çeken konular, okuduğum bilgiler kafamda önce dans ediyor sonra belli bir ritme giriyor. Sizinle o ritm halini paylaşıyorum ben de. Bu yazımın ilhamı, sabah instagramda karşıma çıkan yabancı bir arkeoloji hesabındaki paylaşımdır. Türkçe çeviri haliyle aşağıya ekledim.
Sümer
Sümerleri neden daha önce merak etmemişim kendime hayret ediyorum. Mezopotamya’da Sami ırkı halkların ortasına sanki gökten zembille(!) inmiş gibiler. Irkları izole. Komşuları dahil kimseyle ortak gen yok. Dilleri izole. İleri düzeydeler. Bilgi yayıyorlar. Yazı, tarım, avcılık, seramik, gökbilim, matematik, sanat öğretiyorlar. Büyük megalit yapılar ortaya çıkıyor. Kusursuz ölçümler, hesaplamalar. Halk bu kadar bilgi ve öngörü öğrendiği bu canlıları “tanrı”laştırıyor. Annunaki diyor onlara. Annunakiler de kendi halinde, yavaş bir evrimle gelişen, doğayla dost Homo Erectus insan türüne müdahale ediyor. Bizim bugün GDO diyerek çilek kokulu karpuz yapmamız gibi genetik müdahale. Ortaya hızlandırılmış süreçle, daha hızlı, düşünen, idrak eden, muhakeme yapabilen Homo Sapiens çıkıyor. Bence bu kadar hız hatalı versiyon üretti. Olmasa iyiydi, Homo Sapiens iyi özelliklerine rağmen katil, sömürgeci, yok edici, bencil sayılmaz mı? Ne mutlu ki içimizde bu kadar kötücül olmayan iyiler hala var.
Taş Tepeler bölgesi daha eskiye uzanıyor.
Sümerler daha yeni ama bu üstün ırkların defalarca gidip gelmediğini kim bilebilir? Bazı konular var ki, ne ispat edilebilir, ne inkar edilebilir! Henüz!
İşte benim gizemli varsayımım tam burada!
Bu genetik müdahalenin olduğu yer (bana göre), Taş Tepeler bölgesi yani Göbeklitepe, Karahantepe, Çakmaktepe, Sayburç, Sefertepe ve kimbilir daha keşfedilmemiş başka gizemli antik yapılar. Karahantepe ritüel alanında falluslar, onları izleyen yılan gövdeli bir baş, o galeriye sperm kuyruğu gibi bağlı ince bir kanal ve falluslu bu galerinin büyük dairesel bir alana bağlanması. Adeta spermin yumurtayı dölleme anının taştan oyulmuş halini kuş bakışı izlemek gibi. Bu sebeple burası, genetik devşirmenin anlatıldığı bir yapı neden olmasın!
Bu antik yapıların ilk keşfine neden olan heykelcik de fallusu büyük bir erkek heykeli. İlerleyen zamanlarda yine elleri fallusunda erkek heykelleri çıktı. Bilim ve arkeoloji görüşlerimize açık. Çünkü, fikir açabilecek uçuk kaçık aforizmik düşünceler yeni bir fikir mumunu yakabilir. Bu cesaretle yazıyorum. Kim bilebilir!
Böylece, evrende yalnız olmadığımız, hatta dünyada yalnız olmadığımız inancımı da paylaşmış oldum sizinle. Zira biz ışığın sadece %5 ile 8 kadarını görebilen bir canlıyız. Beynimizin %15’ini kullanabildiğimiz gibi. Sesin belli frekans aralığını duyabildiğimiz gibi. Kısıtlı varlıklar, çürüyen karbon bedenlere sahip canlılarız. Bu halimizle devasa ve müthiş matematikle üretilmiş megalitleri bizim yapabilmiş olduğumuza inanmıyorum.
Umarım sizin de kafanıza bir düşünme tohumu fırlatmışımdır sevgili okur 🙂
Sevgiler,
Armağan
19 Haziran 2025
Leave a Reply