Hafta başında portre çekimlerinin teorik eğitimini aldık. Mehmet (Özşimşek) Hoca, dersi stand-up becerisiyle hafızalarımıza resmen nakşetti. Mesajlarından biri kulağıma küpe oldu: “Fotoğraf, bir cümle anlatacak. Hikayesi olacak!” Ayrıca, “Portre çekeceğiniz kişi ile sohbetiniz olacak, aranızda iletişim kurulacak, izin isteyeceksiniz. Telezoom objektifi takıp, insanları uzaktan çekmek portre çekmek değildir” dedi. Fotoğrafa bakanlar bir bağ kurmalı diye de ekledi. Tüm bu bilgilerle hafta sonu portre çekmek üzere toplandık ve sahaya indik. Balat civarında buluşarak, Zeyrek sokaklarına daldık.
Sokakta bir kapı aralandı, sarı saçları ve anlamlı bakışlarıyla, ikizler göründü. Sonra bebek olan kardeşleri. Elbette her defasında olduğu gibi kendilerinden ve annelerinden izin alarak hepimiz deklanşöre defalarca bastık.
Biz ikizlerle haşır neşir olurken, yan evin üst penceresinde nur yüzlü bir nine ve arkadaşı seslendi “Ne yapıyorsunuz?” diye. Ninenin cıvıltısı bize de geçti ve hep bir ağızdan “Biz öğrenciyiz, fotoğraf çekiyoruz” diye şakıdık resmen. Nine ne dese beğenirsiniz “85 yaşındayım ama ben de öğrenciyim, ben de gencim.” Al sana hayat dersi. Fazla söze gerek var mı? İşte yaşam bu, her anı güzel. Tam benim kafama göre ninenin söyledikleri. Her yaşı seveceksin, her yaşa asılacaksın.
Hava soğuk hatta yağdı yağacak gibiydi, sokaklar tahmin ettiğimiz gibi kalabalık değildi derken köşeyi dönünce önce üç kafadarla karşılaştık. Tahtaların üzerine çıkmış, kafa kafaya vermiş, gofretin ve cipslerin tadını çıkarıyorlar. Burada dolaşırken insan çocukluğuna gidiyor. Biz de sokaklarda oynadık, kan kardeşi olduk, ağaçlara çıktık, düştük, kalktık…
Biz onca çocuğu bulmuş fotoğraf meraklıları, hiçbirini kaçırmamak için deli gibi çekim yaparken, üst kattaki minik de meraklı meraklı aşağıya bakıyor. Yüzünde öyle bir ifade var ki “Yahu kocaman adamlarsınız, nedir bu gürültü, telaş” der gibi?
Zeyrek sokakları çok zengin, çok renkli. İşte sokağın başından bir grup yukarı doğru yürüyerek geliyor. Niyetleri karşı mahalleye hadlerini bildirmek. Ekibin başında bir kız var, ismi de Eylem. Çok uygun değil mi? Yüzlerindeki sıcaklığı unutamam. Onları yoldan çevirdik ve bize bol bol modellik yaptılar. Çocuk neşeleriyle karşı mahalleyi unuttular bile.
Başka bir sokakta karşımıza bir grup çocuk daha çıktı. Biz çektikçe yaşlı bir teyze geldi “Bunlar benim torunlar” diyerek yanaklarına kocaman öpücükleri kondurdu.
Kahvede rastladığımız Recep Amca, gençlik anılarına gitti bizi de götürdü. Eskiden futbolcu olduğunu, yurt dışı seyahatlerini… Sokak aralarında kalan ne hikayeler var!
Son olarak maharetli bir terzinin elleri…
Bu gezide çok şey öğrendim. Bir kere portre çekmek konusundaki telaşım, paniğim azaldı. Mehmet Hoca, fotoğraf bir hikaye anlatmalı demişti. Deklanşöre basmadan önce hep bunu düşündüm. Baktığım yer bana hikaye anlatıyor mu? Ben bu kareleri konuşturabilecek miyim?
Hemen olmasa da kareleri konuşturmak için yola çıktım artık?
Armağan Portakal
28.11.2011
Leave a Reply