Mudanya’ya gittik. Fatih’in anılarını canlandırdık bir anlamda. 12 yıl önce malum şahsın yakalanması sonrası Mudanya’nın basın üssü haline gelmesi, Fatih’in de henüz iki yıllık bir muhabir olarak bu üsde yer alması. Aylarca Montania Hotel’de kalmaları.
Biz de Montania Hotel’de kaldık, o zaman garson olan Sevgili Mustafa, şimdi otelin balık lokantası Masturi’nin müdürü olmuş. Akşam yemeğimizi tabi ki orada yedik, çok güzeldi. Fatih’in neredeyse 14 yılda bir yani çok sıkça yaptığı sürprize de yardımcı oldu. Ya Rabbim çok şanslıyım değil mi, zaten daha sık olursa kalbim kaldırmaz J
Fotoğraf çekmek için Trilye’ye gittim. Kalbim istedi nedense. Böyle durumlarda kalbimizi dinlemek en iyi fikir. Arabamı park ettim, başladım yürümeye. Öğle saatleri ama sokaklarda kimse yok. Evlerin bahçelerinden tek tük ses geliyor.
Dar sokaklar, çoğu tarihi evler, tüten bacalar, tarihi kiliseler, camiler… Önce tepeye tırmanıyorsunuz sonra yeniden denize doğru iniyorsunuz. Caddenin köşesindeki dükkanlarında Emine Teyze zeytin ayıklıyordu. “Şimdi burada değil ama dönecek, sen gez dolaş mutlaka gel, buraları Hasan anlatsın sana” dediğinde Hasan Özata’nın bu kadar bilgili, yürekli bir Trilye’li olacağını tahmin etmemiştim. Bir yıl önce 99 yaşında vefat eden babaannesinden her şeyi öğrendiğini söyledi. Söylediklerinin bir kısmını videoya çekebildim bu linki tıklayarak Hasan bey’den Trilye hakkında çok şey öğrenebilirsiniz.
Trilye ufacık ama tarihi çok zengin bir şehir. Bana biraz da mistik bir hava verdi, hoşuma gitti etkilendim. Trilye isminin nereden geldiğine dair rivayetler var. Bunlardan ilki; İznik Konsülü’nden atılan üç tane papaz ve inananları buraya gelir. Kendi isimlerinde üç kilise daha kurarlar. Yabancı dilde üç rakamından türediği için ismini Trilye alır. Diğeri, denizlerinde çokça bulunan barbun balığının Helenistik çağdaki adı olan Trigleia’dan türediği. Rumlar zamanında ticaretin çok hareketliymiş. Çok eskilerde burada yaşayan bir kaptan varmış. Üretilen yağlar, zeytinler ve Trilye bağlarından enfes şarapları gemilerine koyar Marsilya’ya götürür satarmış. Dönüşte Marsilya kiremiti getirirmiş. Yani Trilye’den Marsilya’ya uzanan bir ticaret yolu.
Hasan bey zeytin için “Biz Kutsal Ağacın Bekçisiyiz!” dediğinde iliklerime kadar ürperdim. Çünkü, zeytin ağacı en sevdiğim ağaçtır. Yüzyıllara meydan okuyan, tüm bilgeliğiyle ayakta duran, birinin diğerine benzememesi nedeniyle hayran olduğum tek ağaçtır. Kutsal ağaç benzetmesini duyunca ister istemez etkilendim. Bu yörenin zeytini çok özelmiş. Küçük çekirdekli, ince kabuklu, yüksek yağ oranlı ve bunlardan üretilmiş zeytinyağları da öyle. Zeytinin mucizevi etkilerini öğrenmek isterseniz mutlaka videoyu izlemelisiniz.
Söylemek zorundayım tarihi eserlerin durumu içler acısı. Taş Mektep öyle haşmetli bir bina ama kapısı zincirli, yıkılmak üzere. Kemerli kilise yani halk arasındaki ismiyle resimli ya da ikonalı kilisenin kapısı asma kilitli, çatısı yok, içerisi ot bürümüş ve en önemlisi duvarlardaki ikonalardan neredeyse eser yok. Çektiğim birkaç fotoğraf karşısındaki inşaatın içine girerek oldu. Dündar Evi’ni yanından geçerken tarihi eser olduğunu fark etmedim bile. Ne kadar sıradan bir hale geldiğini siz tahmin edin. Kemerli kilise gibi burası da özel şahıslara ait, hatta bu binada aileler yaşıyor. İşte tam da bu konuyu anlamadım. Bu kadar önemli tarihi eserler nasıl oluyor da vakıflara ya da devlete değil de şahıslara ait oluyor?
Trilye’de 14 yıl postacılık yapıp emekli olan Şeref Yılmaz Amca Kemerli Kilise’yi çok güzel anlattı. Ben de sizlerle videosunupaylaşmak ve bilgilendirmek istiyorum. Şeref Amcanın bilgisini, şehre duyduğu hayranlığı, iliklerine kadar Trilye’li duruşunu ve tarih bilgisini benim kadar hayranlıkla izleyeceğinizi tahmin ederim.
Giderseniz sahilde Deniz Kızı cafe var. Nasıl şirin anlatılmaz yaşanır. Orayı bulmam tamamen şans oldu. Çok acıkmıştım sahildeki çay bahçesine yiyecek bir şey var mı diye sordum açıkçası çok da sıcak bir ilgi görmedim, zaten yokmuş. Yürümeye devam ederken masalsı bir yer gördüm. Gözüme Hansel ve Gratel’in evi gibi göründü. İçi de, dışı da, hizmeti de on numara. İşte kime niyet, kime kısmet.
Camileri, kiliseleri, hamamı, taş mektebi, caddesi, sahili, sıcak insanlarıyla Trilye bende güzel anılar ve derin izler bıraktı. Şehre giderken hiç araştırma yapmadım. Hatta Hasan bey bana “Sormak istedikleriniz var mı?” dediğinde gayet rahat “Hayır. Benim ilk gelişim ve ayaklarım beni nereye götürürse oraya gitmeye karar verdim.” dedim. Yüreğimin sesini dinledim ve karşıma gerçekten “Ayaklı Kütüphane”ler çıktı. Çok şanslıyım. Lakin fotoğraflarım az oldu, affedin.
Sözü Mudanya ile açtım Mudanya ile kapatıyorum. Tanıştığımız Ender ve Rukiye çiftinin nezaketlerini, içtenliklerini, zengin gönüllerini anlatmaya yerim yetmeyecek. Siz onların ne muhteşem olduklarını anladınız.
Sevgiyle,
Armağan Portakal
12.12.2011
Trilye Kemerli Kilise
Trilye – Kutsal Ağacın Bekçisi
feyza
trilye, kumyaka kışın öyle güzeldir ki az insan sessiz sedasız..derin nefesler çekerek tüm benliğini tazelemek için birebir bir yer fakat kışın insanların az olduğu zaman 😉 sevgiler….