Neredeyse 10 seneden fazla süredir hayalimde olan rota gerçekleşti. Her şeyin bir zamanı var deme olgunluğuna eriştiğim yaşlara denk geldi. Demek ki her şeyin bir zamanı var!
12 gece, 3 ülke, ikisi yataklı 3 tren yolculuğu, 5.000 km ile unutulmaz anlar yaşadık. Beceri, nezaket, güvenilirlik ile Tourjuva bu geziyi de hatıralarıma güzellikle kaydetmeme sebep oldu. Spontan ekstra deneyimler rotayı daha da zenginleştirdi.
Rusya-Ukrayna savaşı sonrası Fransız ve İngiliz tren işletmeleri pasife alınmış. Turistik ve konforluymuş. Biz, normal şehirlerarası hat trenlerini kullandık. Kompartımanımıza girince önce ufak bir şok yaşadık. Ekaterinaburg’a giderken. Bizden öncekilerin çarşafları ve torbaya konmuş çöpleri duruyordu. Mızmızlanmadık, Fatih ile hemen hepsini topladık, kenara aldık. Vagon görevlisini bulduk, poşet içinde temiz çarşaf setlerini getirdi. Islak temizlik bezlerimizle masayı, yatakları, tutamak yerlerini sildik, oh mis gibi. Sonra alıştık zaten. Temel ihtiyaç olan her şey var. Ekstra ya da lükse kaçan konfor yok. Biz vagonun sonunda ve WC yanındaydık. İçimden “eyvahlar olsun” diye geçmişti. Yine ters köşe olan ben oldum. WC bir kere kirlenmedi, tuvalet kağıdı ve el havlusu bitmedi. Klozet tıkanmadı. 15 saat boyunca! İnsan böyle şeylerle mutlu olabiliyor işte 🙂
Trans Sibirya rotasındaki şehirler kısmen yeni. Sibirya’nın keşfi, ardından tren yolu döşenmesiyle şehirler kurulmuş. Hepsi planlı, düzenli kentler. Geniş caddeler, kaldırımlar, parklar… Tren, Rusya için zaten olmazsa olmaz. İlerleyen günlerde daha iyi anlıyorum. Vagon müzesi, tren müzesi de kanıtlıyor bunu.
Şimdi, kısa kısa notlar, bir kaç video ile tadımlık bırakıyorum.
GENEL HİSSİYATIM
Metaforla anlatmak kolay olacak. Yüksek, sağlam ve güzel bir yapı düşünün. Çatısında teras var. Ellerini trabzana dayamış aşağıya bakan biri var. Cinsiyet önemli değil. Hali tavrı önemli. Mesafeli görünüyor. Güzel ama estetik güzeli değil. Doğal çekicilik. Makyajsız, duru. Üzerinde açık renklerde tiril tiril ipek gömlek falan. Gördüklerinden memnun olmayan ama uzakta olmanın keyfiyle bakan bu insanı Rusya’ya benzettim. Dünyanın çatısında, binlerce kilometre kesintisiz ormanlar, yer altı kaynakları, madenler, tertemiz nehirler, ellenmemiş-kirlenmemiş verimli topraklara sahip bir konum. Bugünü değil yarını düşünen ve koruyan, ciddi bir kafa. Aşağıdakiler ise ufacık bahçelerinde, gittikçe hal-tavır-sima olarak hızla birbirine benzeyen, benzemek için adeta yarışan, dipdibe kalabalıklar, eline geçeni tüketen bugünün janjanlı hayatıyla zaman tüketenler. Avrupa da, Amerika da, biz de bu potadayız. Bilmem anlatabildim mi?
Ben bu kadar stratejik bir ülke ile karşılaşacağımı bilmezdim. O ormanlar, o topraklar, o nehirler, o göller, yeraltı, yer üstü zenginlikler… Korumacı zihniyeti şimdi daha iyi anlıyorum. Dünya coğrafyasının önemli bölümünü tek başına kaplayan Rusya, sahip olduğu zenginliklerin gayet farkında ve çar çur etmeden yaşıyor hissini aldım. Saygı duydum. Oradan kendi ülkeme bakınca içim buruldu. Bence dünyanın en güzel, olağanüstü coğrafyasına sahibiz. İklim, toprak, su, kültür, tarih, boğaz… ne ararsan var. Hatta bana kalırsa dünyanın dev açık hava müzesi olacak bir ülkeyiz. Gel gör ki çapsızlıktan eriyor, tükeniyoruz.
Kazan ve Rusya’da yemekleri çok sevdim. Et sevmeyen biri olarak et ağırlıklı beslendiklerini bildiğimden ürküyordum. Sadece Moğolistan yemeklerinde et yemedim, ağır geldi. Rusya’da pişen her şeyi yedim öyle söyleyeyim.
Trans Sibirya rotasında “senin için ilk üç nedir” diye sorarsanız:
- Baykal Gölü’nde yüzmek
- Rusya’nın en büyüğü olan Novosibirsk Opera Bale Tiyatrosunda, Anton Çehov eserinin bale gösterisini locadan izlemek
- Bilim Kent yanındaki ormanda yürüyüş yapmak, orman kokusunu içime çekmek
- Ekaterinaburg’a trenle yol alırken biz eşlik eden turuncu renkli dolunay da eklenebilir.
KAZAN / TATARİSTAN
Rusya’nın içinde iç işlerinde özerk, dış işlerinde Ruslara bağlı ufak ülke. Gezimiz İstanbul’dan Kazan’a uçarak başladı. Masallar kenti gibi. Tertemiz derken abartmıyorum. Dokusunu korumuş. Yerel rehberimiz Türkçe biliyordu, şanslı bir başlangıç.
Kazan, özel bir simge. Şehirde dev kazan şeklinde yapı var. Birlik, beraberlik, yurt, bereket, aile olmak kavramlarını simgeliyor.
- Şehrin en yüksek, stratejik tepesi anlamına gelen Kremlin kompleksinde dolaşın. Hem idari binalar hem tarihi ve dini yapılar gezilebilir. Cafe ve restaurantlar var.
- Tüm Dinler Tapınağı, özel bir yapı. Dünya üzerindeki din ve inanışlar sergileniyor. Mimar ve sanatçı İldar Khanov tarafından 1992 yılında başlatılmış. Kendisi hayatta değil, kardeşi devam ettiriyor. Sonuç değil, süreç önemli olduğu için bitmesi istenmiyor.
- Tatar mahallesini gezin. Yak Yak (çak çak) tatlısı tadın. Her yerde kedi sembolü göreceksiniz. Zamanında Çariçe Katerina’nın sarayını basan fareleri Kazan’dan gönderilen kediler kontrol altına almış, o nedenle çok kıymetliler.
- Kremlin’de Doğa Tarihi Müzesi ve Hermitage Müzesini gezin. Ben doğa tarihi müzelerine açık ara bayılırım.
- Yarım ada olan Sviyazhsk’a mutlaka gidin. Korkunç İvan döneminde Kazan’ı ele geçirmek için kurulan ada, Tataristan topraklarındaki ilk Hristiyan şehirleşmesiymiş. Pek çok tarihi eser var. En eski ahşap kilisesi ile Ayasofya’nın Osmanlı’ya geçmesi sonrası pek çok şehirde Ayasofya benzeri kilise yapılmaya başlanmış. Bunlardan biri burada.
- Şehir merkezinde sahilde pedal board yapabilirsiniz. Çok zevkli.
- Bilim Şehri gezilebilir. Gezmek değil de fikir edinmek, kentleri yönetenlerin hangi katma değerli ve yararlı işlerle uğraşıp, zamana değer verdiğini görmeniz için kıymetli.
EKATERİNABURG / RUSYA
865 km, 14 saat ile ilk tren maceramızın başlangıcı. Kompartımanda kolay atlattığımız ilk şoktan bahsetmiştim. Gezinin güzel olacağının işareti bu yolculukta belirdi. Turuncu renkli, harika bir dolunay ile yolculuk etmek olağanüstü idi. Türkiye’nin aşırı sıcaklardan kavrulduğu günlerde biz montla dolaşıyorduk. Dünyada internetin kesintiye uğradığını öğrenirken; Rusya sınırlarında bunu hissetmiyorduk.
- Romanov hanedanına iade-i itibar nedeniyle yapılmış kilise ziyareti
- Asya – Avrupa sınırı ziyareti. Ekaterinaburg’dan itibaren Avrupa bitti, artık Asya’daydık.
- Meydanlarda heykeller, Büyük Petro’nun sanayi hamlelerini anlatan duvar rölyefleri, geleceğe bilgi mirası olarak 100 yıllık arşiv tüplerin konduğu odaların kapakları, Afganistan’a girdiklerinde hayatını kaybeden Rus askerleri anısına Siyah Lale anıtı, Mücevher Müzesi gezilmeli.
TÜMEN / RUSYA
Pulman tren ile 4.5 saatlik konforlu bir seyahat sonrası Tümen’e indik. Doğal gaz sanayinin kalbi, ihracatın %90’ı. Zaten sanayi şehri, ilk bakışta anlıyorsunuz. Trafiğe kapatılan caddede yürüyoruz. Tarihi ahşap evler sıra sıra. Meclis binası, Lenin heykeli meydanda. Tüm gezi boyunca kesintisiz gördüğümüz ormanlar ve Huş ağaçlarına alışıyoruz. Şehirlerin içi de orman gibi. Yerel pazarına gidiyoruz. Aşıklar Köprüsü’nden geçiyoruz. Nehir gemilerini izliyoruz. Şahane otelimizde, şahane bir yemekle Tümen gezimiz ertesi sabah bitmiş oluyor.
NOVOSİBİRSK / RUSYA
“Yeni Sibirya” demek. Muhteşem bir tren istasyonuna indik. Piyanosu falan olan, klasik Rus mimarisini gösteren bina. Tren, tren yolu, nehir gibi ulaşım araçlarının ne kadar önemli olduğunu idrak ediyorum. Bu zor coğrafyada iletişim, ulaşım kolay değil. Uzun yolculuktu, kompartımanı bu kez temiz bulduk. Çarşaf setleri önden hazırlanmıştı. Yerleştik. Artık tecrübeliyiz trende. Yemek vagonu hepsinde var ama odada takılmayı tercih ettik. 1161 km yol ve 17 saat ile en uzun yolumuzu gerçekleştirdik.
- Tren Müzesi var. Nasıl heyecanla bilgi veriyorlar görmeniz lazım. Nasıl bir öneme sahip olduğunu hissedersiniz.
- Dünyanın 3. Rusya’nın en büyük tiyatro-bale binasından başladık. Şansımız o akşam bale gösterisi vardı. Son kalan locayı grup olarak aldık. Her şeyin bir zamanı var! 2.000 kişilik salonun çıt çıkmadan dolması, insanların şıklığı, zarafet, locada izlemenin bir takım ayrıcalıkları cabası.
- 2.Dünya Savaşı anıt kompleksi ve oradaki “anne” figürlü heykel. İçime çok dokundu.
- Şehir dışındaki her şeyin handmade olduğu hediyelikçi dükkanı. (@Lapinki_russia idi sanırım)
- Vagon müzesi mutlaka gezilmeli. Medikal vagon, tutuklu vagonu, yolcu vagonları, mutfak vagonu içine girilip gezilebiliyor.
- Bilim Kent bu şehirde de var. Bilim, icat, start-up için kucak açıyorlar. Yaşam yerleri kurmuşlar. Yanındaki ormanın kokusu hala burnumda.
IRKUTSK / RUSYA
Ufak bir uçakla geldik. Ortasından tertemiz nehir akan şehirlerden bir tane daha. Askeri okulda tören vardı, izleme şansımız oldu. Kilisede de vaftiz izleme şansımız oldu. Daha canlı bir kent ile karşılaştım burada. Nehir kenarında geçirdiğimiz saatleri unutamıyorum. Paten kayanlar, scooter binenler, müzik yapanlar, dans edenler, kahve içenler, sohbet edenlerle ortam şahaneydi.
- Pazarlarına gidilmeli. Meyvenin her çeşidiyle tezgahlar cıvıl cıvıldı.
- Kurutulmuş balık, füme balık deneyin. Ben sevdim.
- Sahilde güneşin batışını izleyin. Muhteşem.
- Baykal Gölü’ne mutlaka ve mutlaka gidin. Biz tekne kiraladık. Ve sağlığınız uygunsa göle girin. Ben denedim, su 6’C’miş o gün. Çoookkk soğuktu. Hayalim uzun yüzmekti ama mümkün değil. 3 kulaş attıktan sonra geri dönmek, sudan çıkmak bitmeyecek gibi gelse de göle iki sefer girip yüzdüm. Her şeye değerdi. Üzerine konyak içtik, toparladık bedenleri 🙂 Baykal gölünde müze ve araştırma enstitüsü var. Telesiyejle tırmandık, yürüyüş patikasından indik. Siz de yapın.
- Sibirya’nın tarihi ahşap evleri bir bölgeye toplanmış ve açık hava müzesi haline getirilmiş. Mutlaka gezilmeli.
- Yazlık ev anlamında Dacha sahibi bir ailenin konuğu olduk. Bize geleneksel yemeklerle harika sofra hazırlamışlar. Bahçede yerde oturup bira içerek başlayan ev yapımı konyak ikramıyla sona eren bir yemek oldu.
- Nehirde tekne turuna katılın. Vapur gibi düşünün. Şehri kıyıdan da görebilirsiniz. Nehir kıyısında minik plajlar var. Halk güneşlenip, serinliyor.
- Buradan minik bir uçakla, Rusya’ya veda ettik ve Ulan Batur’a uçtuk. Havalimanında ve pasaport kontrolde kaba olduklarını söyleyebilirim. Onca gün Ruslara hayran kalmışken gider ayak sert davranışları nazar olsun, puan kırmıyorum.
ULAN BATUR / MOĞOLİSTAN
Olağanüstü bir coğrafya daha. Büyük bir tarih. Göçer halk. Şaman inanışları. Tabiatla bütün bir yaşam. Ve sen bu insanları inşaat sektörü uğruna çok katlı, her katında çok daire olan konutlara tıkıştır. Ülke coğrafyası çok büyük. Nüfus 3 milyon sadece. Bu insanlar hayvancılık yapıyor. Neredeyse toplamı 70 milyon at, keçi, inek, koyun, deve ve yak var. Yani, insanların yaşamları, kültürleri bambaşka. Toplu konut gibi beton binalara sokuştur. Trafik çok berbat. 6 km yolu 45 dakikada geldik. Şehrin ve kültürün karakterine göre şehir kurmak yerine, Toki kılıklı kocaman binalarla bir alanda yoğunlaşma. Neyse, bu yazının konusu bu değil. Güzellikleri anlatayım.
Ama, ovalara çıkınca da Ulan Batur’a yakın interland aynı. Bu kez göçer çadırlarından bizim siteler gibi alanlar oluşturulmuş. Tel örgülerle bir sürü alan çevrilmiş ve böylece kapitalizmin ayakları sahiplenme ile içeri girmiş. Ovalara turizm diye dev beton bloklar kondurulmuş. Yazık yani! Moral bozmayayım, ülke büyük her yer böyle değil.
- Göçerler yılda 4 kez yer değiştiriyor. Alan çevirmiyorlar. Nerede duracaklarını hayvanlar belirliyor. Yemlenme sahaları. Ot bitince başka yere göçüyorlar. Aileler arası mesafe bu yüzden bir kaç kilometre oluyor.
- Ana meydana gidin. Parlamento binasının ortasında çok etkileyici Cengiz Han heykeli var. Bir yanında oğlu Ogeday, diğer yanında torunu Kubilay. Altın Yıllar deniyormuş bu döneme.
- Ankara caddesinde Atatürk büstü ile karşılaşmak nefis. Türk okulu bahçesinde. Moğollar, iyi ilişkiler içinde oldukları ülkelerin başkent isimlerini ana caddelerine vermişler.
- Şaman, doğa anne kavramları üstün. Kabirleri yokmuş. Ruha inanıyorlar, beden değersiz.
- Ulan Batur kelime anlamı “Kızıl Kahraman” demekmiş.
- Tonyukuk anıtlarına gidin. (Orhun anıtları çok uzak, 400-500km var. Zaman yok. Büyük ve tek Moğolistan turu gerekir görmek için) Tonyukuk Yazıtı, 720-725 senelerinde Tonyukuk’un kendisi tarafından dikilmiş “Türklerin savaş stratejileri, bağımsızlık mücadelesi için verilen savaşlar, Bilge Tonyukuk’un Türk milleti için verdiği mücadeleleri anlatılmış.”
- Meşhur bir Cengizhan heykeli daha var. Oraya da gittik. Dünyanın en büyük atlı heykeli. 40 m boyunda. Işıl ışıl parlayan çelik. Ovanın ortasında uzaktan göze çarpıyor. Özel sektörden biri yapmış, yakınlarda da altın kubbeli bir otel inşaatının da sahibi olduğu söyleniyormuş. Sevmedim. Dışı gösterişli, ışıldak, içi dökülüyor sanki. Parlamento binasındaki karizmatik heykele bak bir de buna. Neyse!
- Ovalarca atlar, yaklar, keçiler…
- Kolunuza kartal almak isterseniz, o da var. Görkemli hayvanların ayaklarından bağlı bu gösteriyi yapmaları insanı biraz buruyor ama yine o görkemli yanın verdiği istekle daha yakınlaşmak istiyorsunuz. Duramadım ben de koluma aldım tabi.
- Bir göçer çadırına konuk olduk. Ufak hamur işleri olan tabak masada, bardaklar hazır. Çaylı sıcak süt ikram ettiler. İçtim. Kımız içmedim ama. Çadırın içinde keskin bir koku, kımızdan kaynaklı olabilir. Rahatsız olduğumdan değil bilgi amaçlı söyledim.
- Ok atmayı deneyebilirsiniz.
- Şehirde Cengiz Han Müzesi’nı mutlaka ziyaret edin. Türk katında Orhun yazıtlarının replikası var. Müzenin giriş katında Moğol gençlerden bir orkestra canlı müzik performansı vardı. Müziklerinin ne kadar güzel olduğunu bilmiyormuşum. Artık youtube’da “mongolian classic music” diye albümler aratıp dinliyorum.
Gezmek insanın kendine ayna tutmasıdır derim. Dostunu yolculukta tanı derler ya, kendini tanırsın aslında. Çünkü, bir geziye çıkarsın, birdenbire her şey değişken olur. Yatak, yemek, wc, insanlar, coğrafya, iklim, kültür pek çok şey yenidir ve senin bu değişkenlerle uyumun ya da uyumsuzluğun seni anlatır, dönüştürür. Bu duyguyu çok seviyorum. Yeni gezilere hazırım. Kendimi tanımaya, bazı sınırlarımı esnetmeye, bazılarını korumaya hazırım.
Sevgiler,
Armağan
17-29 Temmuz Trans Sibirya rotası notlarımdan ve mini videolar
3 Ağustos 2024
Leave a Reply