Şanlıurfa, Biz Yine Geldik!

1024 1024 Armağan Portakal

Bloguma 2.5 sene sonra yeni bir yazı eklemek Şanlıurfa’ya kısmet oldu. 12bin yıl bekleyen Göbeklitepe’ye yeniden, Karahantepe’ye ilk ziyaretimin şerefine yazmak hem de. Kentin ayakta kalan tek kapısı Harran Kapısı’ndan geçerek çarşısına girmenin onuruna. Zamanın en uzak başlangıçlarından, en yakın kurtuluşlarına uzanan süreçte hep var olan Şanlıurfa’yı tekrar ve hatta “2 Kadın Anadoluda” projemiz için tekrar gezmenin keyfiyle.

Sevgili arkadaşımız Rahime (Raya Turizm Kurucusu) organize etti bu geziyi baştan sona, her detayı ile. Şehrin sevilen ve sayılan siması, yerlisi, temiz iş yapan güvenilir insanı. Bizi rehberimiz Mehmet Çelen ile tanıştırdı. Sabah bir çay içiminde karar verdik ve dedik ki “Sen bu şehrin insanısın ve rehbersin. Gönlünde yatan gezi rotası neyse biz ona uyalım.” Şehrin ayakta kalan tek kapısı Harran Kapısı’ndan girişimiz, ayakkabıcılar, kuşçular, kumaşçılar sokaklarını gezmemiz bu sebepledir. Zaman bir yerlerde durmuş gibi mi desem, film platosundayız mı desem? Şanlıurfa tüm gelenekleri, yöreselliği ile işte tam o sokaklarda, o çarşıda.

Şanlıurfa, kendine has özellikleri olan bir yer. Bunu korumayı başarıyor mu yoksa erozyona uğruyor mu gelenekler bilemiyorum. Kesin konuşmak için uzun yaşamak lazım. Ama gezen biri olarak şehirle karşılaşma anından itibaren karakterini ortaya koyması, doğal biçimde temas etmesi beni etkiliyor. Neden? Çünkü, dediğim gibi karakteri var, her yer gibi değil. Her yere benzemiyor. Ve bu karakter, bu özgünlük farklı kılıyor. Bizi birey yapan özelliklerimiz gibi şehrin karakterleri… Aynı olmamalıyız ve aynı olmamalılar.

Harran Kapı’dan girince ana arter yol üstünde ilerlersiniz. Yazın gölge yapsın diye yüksek duvarlı dar sokaklar buralar. Ana arter deyince aklınıza 6 şeritli yol gelmesin diye dedim. Bilen biriyle girdiğimiz için nokta atışı ilerledik. Bilmeden girip kaybolmak da güzel olur. Vakit varsa keşif o zaman keşif.

Kuşçular, defciler, bendirciler, ayakkabıcılar, kumaşçılar… Ve kebapçı illa ki. Yemenin de bir ritüeli var. Dar çarşı içinde, dar tabanlı ama kuş evi gibi kat kat Durak Kebapçıya girdik. İnce pideyi ortadan ikiye ayırdık, tabağımıza yaydık. Kebaptan aldık elimizle böldük dağıttık. Soğanı elimizle parçaladık koyduk. Biberin kabuğunu soyduk üzerine koyduk. (Acı dikkat!) Domates, yeşillik… Varsa balcan (patlıcan)… Dürüm yaptık ve mutlu son!

Güvercin, Urfalılar için yaşam biçimi. Tutku. Ritüel, Gelenek. Güvercinlerini eğitebilmek, kaçırmamak mühim bir sosyal statü. Kahvenin duvarında bir levhada şunlar yazıyor: “Üstada sormuşlar. Aşkla, kuşçuluk arasındaki fark nedir? Üstad cevap vermiş: Aşk hevesin bitene kadar. Kuşçuluk nefesin yetene kadar!

Mırra içmek bir örf meselesi. Minik, kulpsuz fincana servis edildi çarşı içindeki kuşçular kahvesinde. İçerisi kafeste ve açıkta güvercinle dolu bir kahve… 6 saat kaynayan, sert bir kahve bu. Bir yudum var fincanda. Tek seferde yuttum. Sert ve acı. Acı kahvenin kırk yıl hatırı var. Çünkü, mırra fincanını almanın vermenin sözsüz iletişimi var. Bir kere bitirince masaya koymak ayıp. Getirene elden vereceksin. Diyelim ki masaya koydun! Eyvah, servis eden bekarsa düğün masrafını üstlendin demektir. Bu da gönülleri üzmeden yapılan yardımın, halden anlamanın en sessiz, en hatırlı ifadesi. Eskiden aşiret liderleri veya şehrin ileri gelenleri, evlenmek üzere olan ama hali vaktı olmayan gençlere bu şekilde yardım edermiş. Mırra fincanını masaya sözüm ona bilmeden bırakırmış. Ne zarif hareket.

Mırraya doydunuzsa parmağınızı fincanın üzerine koyarak geri verin. Bu tamam demek. Fincanı ağzı açık uzatırsanız tekrar koy anlamına geliyor.

Çok renkli, çok sesli ve sürekli hareket halinde bir güzergah ve çarşı. Nesli tükenmiş elektrikli aletleri tamir eden dükkan da var. Sabun satan da. Kuş dükkanları da var. Bendir de… Def ile Bendir arasındaki farkı öğrendik. Kenarı dar ve zilsiz olan Bendir. Tasavvuf müziğinde kullanılan da. Def ise içinde ziller olabiliyor. Daha gündelik hayatın enstrümanı.

Bir hab altından geçip sessizliğe bürünmek de. Sanki seslerin duyulmadığı, yumuşak bir enerjinin sarıp sarmaladığı bir yer Dabakhane camisi. Ağaçların gölgesinde durmak, sakinlemek, kendini dinlemek istersen!

Çarşı gezimiz, yağmur nedeniyle durakladı. Ne güzel yağdı ama. Bir avluya kaçtık. Geleneksel mimari konak Hanehan otel idi. Çay içtik, ısındık. Biraz yavaşladı çıktık. Mutfak Müzesini gezdik. Çıktık bir kahve içtik. Eskiden Süryani kilisesi olan kültür merkezine gittik. Müdürü Ahmet beyle tanıştık. Sanat için neler yapıldığını dinledik, gururlandık. Çocukların sanatla iç içe gelişmesinden heyecanlandık. Böyle böyle yağmurun da, çarşının da tadını çıkardık.

Banu (Tozluyurt) ile Şanlıurfa’ya ikinci gelişimiz. Altı sene geçmiş üzerinden. İlkinde Göbeklitepe’ye vurulmuştuk. Şimdi Karahantepe ile daha vurulduk.

Evet, yıllar sonra bloguma ilk yazımı bitiriyorum. Hamlamış olabilirim. Yazdıkça açılacağım bunu hissettim. Zaten aktaracak çok şey var. Bu satırlarda yine görüşelim,

Sevgiyle kalın,

Armağan

6 Aralık 2022

(Gezimiz 30 Kasım/3 Aralık 2022)

 

Şanlıurfa gezimizde destek olanlar:

Turizm şirketi:  @rayaturizm

Rehber: @celenyerdegezen

Konaklama: @alahanbutikotel

Ve biz: 

2 Kadın Anadoluda: @2kadinanadoluda

Banu Tozluyurt:  @banutozluyurt

1 comment

Leave a Reply

Your email address will not be published.