Zihninizi gençlik yıllanıza götürün ve bırakın. Bıraktınız mı? Tamam, şimdi zihninizle oradan bugüne
doğru tatlı tatlı yürüyelim.
Hatırlayın ne sorarlardı bize? – Büyüyünce ne olacaksın?
Diyelim ki istediğin ne ise onu oldun ya da başka bir şey… – Anlaştığın arkadaşın var mı?
Diyelim var… – Söz ne zaman?
Diyelim tarih belli… – Nişan ne zaman?
Diyelim nişan da belli… – Nikah ne zaman?
Diyelim evlendiniz? – Çocuk düşünmüyor musunuz?
Diyelim çocuk oldu? – Yalnız büyümesin, kardeş ne zaman?
Diyelim ki çocuğunuz olmadı! İşte bu hassas konuda bile herkesin mutlaka söyleyecek sözü vardır ve
en iyisi kendi önerisidir bu yüzden ısrarcıdır.
*** *** ***Siz bu soruları yanıtlarken, bir an gelir, yaş olgunluğa erişir… Bir genç gördünüz mü, aynı soruları sormaya başlarsınız… Benzer cevapları alacağınızı bile bile… Anlamsız bir sarmal muhabbettir bu!
Şablon konuşmalardır… Aslında soran neden sorduğunu bilmez, yanıtlayanı dinlemez, sadece duyar… Yanıtı veren de çok düşünmez… Bu sorular ve cevaplar zamanın konveyor bantı üzerinde asılıdır, siz o çağdan geçerken, askıdan almaya bile gerek duymadan okur ve geçersiniz…
*** *** ***Kariyerimin en güzel yerinde istifa ettim ben. 30 Ağustos 2005 tarihinde, omuzumdaki tüm pır
pırları sökerek eve geldim. Yöneticiliğin şablonlarını değil, kendi gönlümün prensiplerini dinledim ve bordrolu hayattan çıktım. Maddi olarak sıfırlandım. Kredi kartlarımızdaki taksitli alışverişleri eşimle aylarca ödemeye mahkum olduğumuzda tasarrufun ne demek olduğunu iliklerimize kadar anladık ve tüketimle değil üretimle değerli bireyler olacağımızı idrak ettik.
Tam bir yıl çalışmadım. Ama çok okuduğum, çok yürüdüğüm, manevi olarak kendimi arındırıp, damıtıp, süzdüğüm ve yeniden yarattığım o dönemde tanıştığım insanlarla tokalaşma seremonisinde
farkettim bu “şablon konuşmaları”. Çünkü, konveyorde asılı duran hazır kartlarda benim durumuma uyanı yoktu. El sıkışma, isim söyleme ardından gelen:
– “Nerede çalışıyorsun?” sorusuna
– “Çalışmıyorum” yanıtım tatmin etmiyordu. Muhabbeti ilerletmiyordu. Dahası insanların yüzünde kontrol edemedikleri bir karışıklık – şaşkınlık – acıma duygularını görüyordum.
Kalakalıyorlardı.
*** *** ***Kendi sorularımızı sormak, dinleyerek kendi cevaplarımızı vermek dileklerimle bu yazıma noktayı koyuyorum.
Sevgiyle,
Armağan Portakal
Nisan 2014
Leave a Reply