Kendi halinde, Gaziantep’e bağlı bir ilçe iken 1995 yılında, Türkiye’nin yetmiş dokuzuncu ili olan Kilis’teyiz. Güneydoğu bölgesinde, Suriye ile sınır komşusu. Resmi kayıtlarda 95 bin civarında nüfusu olan şehirde daha fazla Suriyeli göçmen olduğu söyleniyor. Planımızda başka bir şehir olmasına rağmen merakımız baskın geldi, Kilis‘te bir gün geçirdik.
Geçmiş aylarda sınırda yaşanan olaylar, atılan füzeler insanların psikolojisini, turizmi, ekonomoyi etkilemiş elbette. Şimdi eski haline dönmüş. Mütevazı, huzurlu bir yaşam görüyoruz sokaklarda, caddelerde, lokantalarda, parklarda, dükkanlarda… Sakin. Yani özellikle Kilis’e gelmekten alıkoyacak bir durum yok. Yaşanan olayların tekrarlanmaması, hiçbirimizin canının yanmaması dileğim. Bugün batıda İzmir, güneyde Antalya, kuzeyde Samsun gibi kentlerimiz ne kadar güvenliyse Kilis de o kadar güvenli. Yok birbirimizden farkımız. Uzaktan baktığımızda bize her yer tehlikeli görünebilir, doğaldır da. Yanına gitmek lazım. Bizim şehirlerimiz, bizim sokalarımız, bizim canımız. İnsanlar yaşıyorlar, işinde, gücünde, okulunda, evinde, barkında… Morali bozmamak, kuyruğu dik tutmak lazım.
Çocukluğumdan hatırlıyorum. Elişleri Kilis’ten gelirdi. Bohçacı kadınlar olurdu, evlerde kadınlar toplanır Kilis işlerini ortaya serer, satardı. Pek kıymetli oldukları söylenirdi. Hatırımda öyle kalmış. Şimdi, o işleri canlı tutmak, el sanatının yok olmasına müsaade etmemek için ÇATOM (Çok Amaçı Toplum Merkezi) kadınları çalışıyor. Restore edilmiş geleneksel Kilis evi bu amaçla tahsis edilmiş.
ÇATOM
Ermeni ustalar tarafından, 1850’li yıllarda yapıldığı tahmin edilen, 13 odalı, merdivenli taş evler ve büyük bir avlu. Kurtuluş Savaşı’nda karargah olmuş. Sonra ilkokul, ardından çıraklık eğitimi için kullanılmış. Uzun yıllar harabaye dönmüş. 1997 yılından beri Çok Amaçlı Toplum Merkezi olarak hizmet veriyor. ÇATOM Müdürü Nimet hanımla birlikteyiz. Burası GAP idaresne bağlı özellikle kadın, çocuk ve yaşlılarla ilgili proje üreten, yürüten bir merkez. Ekonomik, sosyal ve kamuya erişimlerini kolaylaştıran faaliyetler yapıyorlar. Mesleki eğitim programları, sosyal aktiviteler var. Hatta, merkeze ulaşamayan vatandaşların evlerinde eğitim ve kanser taramaları yapılıyor. 65 yaş üzeri yaşlı ve tek başına yaşayan kişiler için eğitimli personel ile evde hizmet veriyorlar.
Nimet hanım, yerel tabirlerden bahsetti. Bizi ağırladıkları geleneksel Kilis evinin, yüksek tavanlı salonunun duvarlarında nişler, dolap gibi kapatılmış. Onlara Mahmil deniyor. Çok kullanışlı. Bol pencereli, bol ışıklı bir mekan. Binalarda kullanılan özel taş, yazın serin, kışın sıcak tutuyor. Kerevit denilen yerdeki minderlerde oturduk. Sırt yastıklarında, el işi yapılmış kerevit örtüleri vardı. Tavan, direk dedikleri yuvarlak ağaç gövdeleriyle kaplıydı. Bununla ilgili halk arasında komik bir hikaye var. Gelen misafirle eğer yeteri kadar ilgilenmezse, evsahibi için şöyle derlermiş “Gittik, hiç laf etmedi, ilgilenmedi, evin direklerini saydık, geldik!”
Tarihi Doku Korunmuş
Yeni mimari buraya da gelmiş. Modern apartmanlar, cam kaplama binalar yapılmaya başlanmış. Fakat, şehrin tarihi dokusunu barındıran mahalleler de korunmuş. Restorasyon çalışmaları başlamış. Kültür Bakanlığı her yıl, 8-10 eve proje uygulama yardımı yaparak, şahısların çabalarını da destekliyormuş. 1925 yılında yapılmış ve sonradan müzeye çevrilmiş Neşet Efendi Konağı var. Kısmi bir yangın geçirdiği için tadilat başlamış, kapalıydı dolaşamadık. Neşet Efendi, cumhuriyetin ilk dönemlerinde Suriye Türkiye sınır görüşmelerini yapan heyette görev alan önemli bir kişilikmiş.
Sabunhane Müzesi
Ege gibi dağlarından yağ, ovalarından bal akan Kilis’in dağları zeytin, ovaları üzüm bağlarıyla kaplı. Böyle söylenirmiş halk arasında. Ravanda kalesi üzerinden Gaziantep’e dönerken o güzel zeytinlikleri gördük. Kırmızı toprak, bakımlı ağaçlar müthiş bir manzara oluşturuyordu. (Epey etkilenmiş ve yazmıştım http://www.armaganportakal.com/ravanda-kalesi/) Zeytini ve yağı bu kadar çok memleketin eski sabunhane binasını ziyaret ettik. 1800’lü yıllarda yapılmış. Taş bir bina. Halle denilen kaynaksız demir büyük bir kazan var. Sabun kaynatılırmış. Zeminin altında yağları depolamak için 11 adet derin kuyular var. Kışın zeytinyağ, yazın sabun üretiyorlarmış eskiden. Bakanlık restore ederek müzeye çevirmiş. Kısa süre sonra halka açılacakmış. Sadece müze değil, sergiler için galeri hizmeti de verecekmiş.
Yorgancılık
Kilis’in geleneksel zanaatı yorgancılık. Çarşıda yürürken, tabelasında Ankara Yorgancısı yazan dükkana girdik. Kilis’te niye Ankara diye düşündünüz mü? Müşterilerinin çoğu Ankaralı olduğu için bu ismi koymuşlar. 1986 yılından beri yorgan dikiyorlar. Evler kaloriferli oldu, hazır yorganlar çıktı. Pamuk yorgana ilgi azaldı diyor ustası. Oysa elyaf yorgan elektriklenme yapıyor, terletiyor. Pamuk ise terlemeyi önler, sıcak tutar. Yaklaşık 5 yılda bir kuru temizlemeciye vermek yeterli. Çeyiz yorganlarımız hurçtan çıkarıp kullanmaya başladım. İnanın çok farklı, sıcacık.
@2kadinanadoluda olarak Kilis’te kaldığımız süre çok kısıtlıydı. Ama nitelikli dolaştığımızı düşünüyorum. Hasibe Sözmen (www.kantara.com.tr) ve İl Turizm Şube Müdürü Bülent Sözmen’e bu yüzden teşekkür ederim. Bir de Kilis Tava yemeğini yeme şansı verdikleri için. O ne lezzetli bir yemekti. Hala tadı damağımda… (http://www.armaganportakal.com/kilis-tava-meger-ne-lezzetliymis/)
Anadolu, her gezimizde hayranlık uyandırmağa devam ediyor. Her taş yerinde ağır, gitmeli yerinde görmeli diye yollardayız Banu ile… Yolumuz uzun, hevesimiz çok, enerjimiz bitmez…
Sevgiyle,
Armağan
Ekim 2016
Leave a Reply