Sevgili Sacit bey,
Seni yıllardır tanıyorum. Sosyal projelerde canla başla çalıştığını, digital dünyaya hakim olduğunu, çok okuyup, çok dinlediğini, bildiklerini paylaşmayı sevdiğini, sistematik çalışma şeklini, organizasyon yeteneğini ve kardeşçe dostluğunu biliyorum… Ve elinde taşıdığın “beyaz bastonu“nu da…
Bugün biz Banu (Tozluyurt), Esra (Akalın), Fatih (Portakal) ve ben dört arkadaş bir deneyim yaşadık… Önemli bir deneyim… Bir kaç saatliğine “görmeden yaşamayı” anlamaya çalıştık.
Bir grup insan saatimiz geldiğinde içeri girdik. Üzerimizde parlak, ışıklı bir şey olmaksızın. Telefonlar, saatler hepsini geride bıraktık, dolaplara kilitledik. Beyaz bastonlarla tanıştırdılar önce. Nasıl kullanmamız gerektiğini anlattılar. Siyah koridora girdik ve görmeyen rehberimizle buluştuk. Sonrasını detaylı yazmayacağım. Gidecek olanların merakını törpülemek istemiyorum. Fakat kısa notlarımı paylaşmalıyım.
Gözlerimi kocaman açmak istedim, sanki açınca görecekmişim gibi. Göremeyince tuhaf oldum. Sonra göz kapaklarımı kapatırsam beynim daha rahat adapte olur diye düşündüm. Galiba işe yaradı. Bir süre sonra zaten gözüm açık mı kapalı mı derdini unuttum ve resmen oranın hayat gailesine daldım.
Bir İstanbul yaşadık. İstiklal caddesinden geçtik, tramvaya bindik, parklardan geçtik. Ne kadar gürültülüymiş yaşadığımız şehir. Birbirimizi duymakta zorlandık ama hep birbirimizi kolladık, bekledik. Ben en çok vapurda tedirgin oldum. Bunun bir simülasyon olduğunu bildiğim halde korktum, kendimi hiç güvende hissetmedim.
Sallanan bir zemine binerken ve inerken, gerçek hayatta itişip kakışırken ne kadar çok arkadaşının denize düştüğünden bahsetti rehberimiz İlhan bey… Kendisi doğuştan kör, içeri girerken “ben sizin dünyanızda 1.5 saat geçirmek istemem” diye espriyle karşılamıştı… Turun sonunda “Yaşadığınız en son karanlık bu olsun. Ama mutsuzluk asıl karanlıktır.” diye uğurladı…
İçerde tur sırasında bir kaç kere oturduk. Baston ayaklarımın dibinde dik olarak dururken, başımı bastonu tuttuğum elime yasladığımı farkettim. Fatih de aynısını yapmış ve ikimizin de aklına Sacit bey sen gelmişsin… Gayri ihtiyari yaptığımız bu hareketi hep sende görmüştük…
Elbette, bir kaç saat ile sizlerin bir ömür yaşadıklarını anlamak mümkün değil. Fakat bir kere farkettik, dankettik. #KaranlıktaDiyalog öncesindeki gibi değiliz hiç birimiz. Yaşamı sizlere kolaylaştıracak projelerde daha fazla yer alabiliriz belli mi olur!
Sayende tanıdığım Türgök (Türkiye Görme Özürlüler Kitaplığı) sesli ve kabartma kitaplarının ne büyük bir dünya olduğunu, zihinlerde ne çok pencere açtığını ve bunun değerini daha iyi anlıyorum. Türgök için iyi ki geçmişte kitap seslendirmişim, iyi ki kabartma kitap projesi için fotoğraf sergileri (*) açmışım diyorum. Bir vatandaş ve bir arkadaş olarak çorbaya bir tutam tuz atmışım diye içimi huzur kaplıyor.
(*): Türgök yararına organize ettiğim fotoğraf sergilerimin ilki Kadıköy Belediyesi, ikincisi İzmir Atatürk Lisesi destekleriyle gerçekleşti. Onlara bu destek için şükran duyuyorum.
Sevgiyle,
22 Ocak 2014
Leave a Reply