İZMİR GÜNLERİ

700 467 Armağan Portakal

Ufak bir test ile başlamak istiyorum. Size çiğdem, boyoz, domat, kumru, kordon desem ne dersiniz?

Ben vereceğiniz cevaplardan çok eminim. Elbette İzmir diyeceksiniz.

Oysa tam da bu cevaplar yüzünden yıllardır kızıyorum İzmir’e. Platonik romantizm yetmez diyorum. Aşk varsa biraz da takat olacak diyorum.

İzmir, geçmişine de bakınca kıpır kıpır, yerinde duramayan bir genç gibi olmalı. Oysa, üzerinde ölü toprağı var gibi durağan. Hep aynı yoldan giden, risk almayan, yolunu değiştirmeyen biri gibi. İş alternatifleri kısıtlı olan, kendini aşmaya çalışmayan biri.

İzmir bir kıpırdansa, şöyle omuzlarındaki yıllanmış tozları bir silkelese herkese bir can gelecek, bir taze nefes olacak.

Biz, arkadaşlarımız bugün çoğumuz İstanbul’a yerleşmiş durumdayız. Temel nedeni iş olan bir yer değişikliği bu. İki şehrin farkını da yaşadıktan sonra İzmir’e sadece platonik olarak aşk duymak istemiyorum. İzmir’in romantik özelliklerini sıralayan herkese de düşüncemi dile getiriyorum. İzmir, platonik aşkla değil, gerçek aşkla bağlayacak bizi kendine. Bunun için de çaba göstermesi şart.

İşte bu eleştirilerimin arasında gördüm sosyal medyada “İzmir Günleri” etkinliğini. Şişli Belediyesi’nin ev sahipliğinde, Konak Belediyesi’nin katkılarıyla  15-16 Eylül 2012 tarihlerinde Nişantaşı Maçka Parkı’nda gerçekleşti. İzmir’li firmaların şirin standlarından oluşan adeta mini bir sokak yapılmıştı. Tanıdık pek çok firmayı görmenin yanında uzun yıllardır görüşmediğimiz eski dostlarla karşılaşmak çok güzel oldu.

“Annesinin Kızı” projesinin yaratıcısı Güler Sarıgöl ve Proje Koordinatörü Zahide Özpelit benim iş hayatımdaki ilk ajanslarım… Yani 15-20 yıl öncesinden bahsediyorum… Bir dolu anımız vardı konuşacak. Anılardan ziyade hayallerimizden, hedeflerimizden, seçtiğimiz yollardan, iş hayatında cesurca makas değiştirmekten ve özgürce yola devam etmekten konuştuk bolca… Ve dedik ki, gerçekten inanarak ve kendiliğinden doğan fikirler, iyi projelere dönüşüyor ve başarılı iş kendi kendini büyütebiliyor. Tıpkı “Annesinin Kızı” gibi. Güler’in annesine ait yemek tariflerini, bir defterde saklamak istemesi, bunları düzgün yazılarla not alması, güzel bir defter olsun, deftere süsleme yapayım derken bugün kocaman ve en önemlisi ruhu olan bir yemek kitabı. Artık sadece yemek kitabı değil peşinden başka projeleri adımları sürükleyen bir fikir ışığı.

Hemen yanlarındaki Kitvak standta çok tanıdık bir yüzle karşılaştım. Sevgili Ilgın, biz Pınar Gıda Grubu’nda çalışırken Cenajans Grey’in İzmir temsilcisiydi, yani bizim müşteri temsilcimizdi. Ve biz nasıl bir müşteri olduysak logonun Pantone numarasını hala ezbere biliyor. Bunlara güldük ama dedik ki aslında bu kadar kasmaya gerek var mıydı? Sanırım, yol aldıkça, olgunlaştıkça bakış açılarımız daha yumuşuyor. Çözüm arayışı içinde bakıyoruz işlere ve reddetme gayretinde değil, kazanma gayretinde oluyoruz. Kemik iliği transplantasyonu vakfı Kitvak’ı  kimse için dilemem ama bir gün ihtiyacımız olursa eğer başvuracağımız ve aklımızda olması gereken yerlerden biri.

Angelina kurabiyelerini görünce Halam’ı görmüş gibi oldum. Çünkü, her zaman mutfağında olan, bittiğinde hemen sipariş edilen meşhur tarçınlı kurabiyelerin adresi burasıydı. Eğik çubuk şeklinde, ev yapımı havasını asla kaybetmemiş olması nedeniyle, kurabiyeler birbirinin aynısı olmaktan öte ufak tefek farklarla karakterlerini ortaya koyuyorlardı. Lezzetleri ise tatmanızı tavsiye ederim, mükemmel. Ve kolay kolay bayatlamıyor.

Bu şirin sokakta Özsüt, Kristal Yağları, Tariş, Markiz, İncirevi, Reyhan Pastanesi’nin efsane çikolataları, yayın hayatına yeni başlayan 9 Eylül Gazetesi ve başka pek çok değerli firma vardı.

İzmir’in bu hareketi ve elbette Şişli Belediyesi’nin sosyal becerilerini kutlamak lazım. İzmir’e yakışan adımların başlangıcı olsun. Bizim İzmir’i genç ve kıpır kıpır görmeye, enerjisini çoğaltmasına, bizi kendinden uzaklaştırması değil bizi yeniden kendine çekmesine çok ihtiyacımız var.

Sevgiyle,

Armağan Portakal

Eylül 2012

Leave a Reply

Your email address will not be published.