Bu yazımın başlığı bile tüyleri ürpertmiyor mu? Van rotamızda İshakpaşa Sarayı’na doğru yolculuk ediyoruz. Önce Doğubayazıt’a uğrayacağız. Yol uzun. Aracımızda sağa sola bakınıyoruz. Bölgenin yerel evleri kare tabanlı, ufak pencereli ve çatılı. Yeşillik, ağaçlar gani gani… Manzaramız harika. Derken bir “aaaaa” sesi yükseldi içimizden.
Ağrı Dağı
Ağrı Dağı öyle bir görkemiyle karşımızda belirdi, anlatamıyorum. Karlı zirvesiyle sanki havada duran bir uzay aracı gibi. Memleketimizin her noktasında sizi kendine hayran bırakan bir özellik var. Bağırmıyor ama varlığını tüm asaletiyle hissettiren güzellikler, değerler.
5.137m ile rakım ile bizim en yüksek dağımız. Adına efsaneler, romanlar yazılan dağ Ağrı ve Iğdır sınırlarına yayılıyor. Buz takkesi (Ice cap) barındıran tek dağımız aynı zamanda. İki zirvesi var: Atatürk zirvesi 5.137m, İnönü zirvesi 3.898m. Volkanik özelliklere sahip. Düşünün ki biz yoktuk, o vardı. Gövdesinde ne hayatlar var kimbilir.
Abdigör Köftesi neden yapıldı?
Doğubayazıt’ta Ararat restorana geldik. Bu detayı verdim çünkü terasında kocaman masa kurulmuş bizi hazır bekliyordu. Masanın baş ucu kısmında ise Ağrı Dağı vardı. Hepimizin başında bir büyük misali. Geleneksel yemeklerden tattık. Abdigör Köftesini sevdim. Çok çok emek isteyen bir yemek. Anadolu’nun birleştirici imece kültürü ile yapılması da ayrı bir nokta.
Anlatılan hikaye şöyle: “İshak Paşa’nın babası kör Abdi hastalanır, yediği yemeklerin hemen hepsi dokunduğundan ne yerse midesi bozulur. Çare olarak usta aşçılar yeni denemelere başlar. Kuşaktan kuşağa anlatılan ve yalnızca hastalara yedirilen bir diyet yemeğini hatırlarlar, dokunmasın diye daha özenerek yeniden yapmaya karar verirler. Düve veya genç sığırın taze ve yağsız olan bacak kısmından eti alırlar. Geleneksel yöntemle, tahta tokmakla döverek sinirlerin özenli bir şekilde ayıklanmasıyla pişirdikleri köfteler Abdi paşaya dokunmaz. Daha sık pişirilir. Kör Abdi paşa, yüzlerce yıldan beri yalnızca hastalara yapılan bu diyet yemeğini öyle sever ki, halk arasında Abdigör köftesi diye yerleşir.
“Macun gibi dövülmüş et bıçakla sürekli karıştırılarak sinirleri ayıklanır. Et bu şekilde yaklaşık 2 saat tokmaklanarak hamur gibi yapılır. Tokmakla dövülen et kıvama geldiğinde içine soğan ve tuz eklenerek yoğrulur. Her bir köfte 200-250 gram ağırlığında, küçük bir elma büyüklüğünde top haline getirilir. Köfteler içinde kaynar su bulunan güveç veya tencere içine konulduktan sonra tandır veya ocakta pişirilir. Köfteler kaynar suyun üzerine çıkmışsa pişmiş demektir. Köfteler güveç veya tencere içinden çıkarıldıktan sonra bu et suyunun içine dağ ve yaylalardan toplanan ince kıyılmış yabani nane, kekik ve pirinç katılarak pilav yapılmaktadır. Oldukça lezzetli olan pilavın üzerine de köfteler konularak servise sunulmaktadır.” (Internet alıntı)
İshakpaşa Sarayı
Kartal yuvası gibi. 1685 yılında Çolak Abdi Paşa tarafından yapımı başlatılan sarayın mimarları Ahıskalı ustalar. 1784 yılında (dikkatinizi çekerim 99 yıl sonra) Küçük İshak Paşa zamanında saray inşaası tamamlanıyor. Doğu-batı aksına yerleştirilmiş, yüksekte bir külliye burası. Hep görmeyi merak ettim. İsmi hep büyülü geldi. Görünce o büyü bozulmadı.
Saraya giriş doğu cephesindeki Selçuklu stili büyük taklı kapıdan. Taş işlemeleri, motifler, servi ağacı desenleri, semboller bilgi deposu adeta. Saatlerce içinde kalmak isteyeceğiniz, odalarda dolaşmaktan haz alacağınız, manzarasıyla etkileneceğiniz bir tarihi yapı burası. Anlatmakla değil yaşamak lazım.
Teras, iki avlu ve bu avluları çevreleyen yapı elemanlarından oluşuyor. Harem, harem odaları, aşevi, hamam, toplantı salonları, eğlence yerleri, mahkeme salonu, cami, çeşitli hizmet odaları, oturma odaları, uşak ve seyis odaları, muhafız koğuşları, cezaevi, erzak depoları, cephanelik, tavlalar, bodrum katlarında çeşitli hizmet odaları…
(Bursa, Edirne ve İstanbul gibi başkentlerde Osmanlı İmparatorluğu’nun saraylarının yapımında kullanılan modelle inşa edilen İshak Paşa Sarayı, taş oymacılığı ve bezemelerinin İran’dan Anadolu Selçuklu Devleti’ne, Gürcistan’dan Kafkasya’ya kadar çeşitli kültürlerin izlerini taşıması nedeniyle Dünya Miras Listesi’ne önerilmiş ve 2020 yılında UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne eklenmiştir.) Kaynak: kulturportali.gov.tr
Ve yazık ki, böylesi değerli yapılarda yine vandal izleriyle karşılaştık. Duvarlara kazınan yazılar, figürler için yine geçmişe karşı mahçup hissettik.
Biz bu rotayı Tourjuva ile oluşturduk, denedik. Sizler için Tourjuva özeniyle standart rotalar arasına eklendi. İnceleyip katılabilirsiniz. (@tourjuva)
İzlenimlerimizi gerek yazı, gerek video, gerekse sosyal medyadan aktarmaya çalışıyoruz. Bizi takipte kalın 🙂 Nerede?
Yollarda buluşalım,
Sevgiler,
Armağan
Mayıs, 2025
Leave a Reply