Bir sabah, Koşuyolu semtindeki cafede yaptığımız toplantıdan çıktım, sokakta arabama doğru yürüyorum. Karşıdan ortayaşlarda bir kadın ve 3-4 yaşlarında, saçları örgülü, bir eli kadında, öbür elinde oyuncak bebeği geliyorlar. Kız çocuğunun ayağı bir arabanın tamponuna değdi. Yani ben öyle zannetmişim. Yolda hareketli yürürken ayağı çarptı sanmışım. Her arabanın tamponuna tekme attığını görünce, durdum kadına seslendim: “Neden, arabalara tekme attırıyorsunuz? Neden izin veriyorsunuz?” Cevabı şöyle oldu “Çocuk eğleniyor!” Bu yanıtla şaşkına dönsem de “Lütfen yapmayın böyle” diyebildim.
Arkalarından bakakalmışken bir de kadının küçük kıza “Bak yapma böyle, teyze kızıyor!” dediğini duydum.
Bir akşam Fatih ile dışarda yemekteyiz. Mekanda saksılar içinde, üzerinde meyveleri olan ufacık ağaçlar var. Bir çocuk geldi. Saksıdaki minik ağacın meyvesini avuçladı, çekmeye başladı. Çocuğun kuvveti yetmiyor, çektikçe kopmuyor ama dal bir oraya bir buraya esniyor. Bunu görünce, çocuğa ‘koparma’ diye seslendim. Ama olan olmuş dal çat! diye kopmuştu. Elinde meyveye baktı sonra da attı.
Annesinin yanına gitti ve kadın şöyle dedi “Koparma bak, abla kızıyor!”
Günlerden yine bir gün bir cafedeyken, 2-3 yaşlarında bir çocuk yanımdaki koltuklara geldi. Annesi de peşinden, elinde fotoğraf çekmeye ayarlanmış cep telefonuyla. Çocuk koltuğa çıktı, etrafına bakınıyor, anne karşı koltukta sürekli kadraj ayarlamaya çalışıyor. Ve en güzel fotoğrafını çekmek için oğluna sesleniyor “Pisst pisst!”, “pisst pisst”… Yoo, bu sefer müdahil olmadım.
Çocuğunuz mu, kediniz mi diye sormak içimden geçse de…
Leave a Reply