Ege Denizine Yelken Açtık

960 960 Armağan Portakal

Geçen sene dört günlük deneyimin tadı damağımızda kalmıştı. Bu yıl ocak ayında Lemon Sailing sahibi Tolga Yağlı’ya rezervasyonumuzu yaptık. Şengen vizeniz olması lazım. Pasaportları veriyorsunuz gerisini onlar hallediyor. Kaptanımız yine Fikret Oral idi. 8 yaşından beri yelken ve denizle uğraşan bir “deniz adamı”. Yurtiçi yurtdışı yarışlara katılan, milli sporcu ve eğitmen… Daha otuzunda yok bir dolu tecrübeye sahip. Aynı kafadayız, bizi sakin, uzak köylere, koylara götür, popülerden uzak kalalım dedik. Böylece rotamız belli oldu ve Ege denizine yelken açtık.

ege denizine yelken açtık

Azuree 40 cinsi 12 metrelik, çift dümenli, üç kamaralı yelkenliyle Sığacık marinadan açıldık. Her gün ve belki günde iki defa mide bulantı hapı alarak yaşadık. Denize çıkan herkese tavsiye ediliyor, çünkü sabit durduğumuz karadan, oynak sulara geçince bünye uyum sağlayamıyor. Bana bir şey olmaz demeyin. Teknenin arkasından denize sarkarak, içim dışımda bir gün geçirdiğimi biliyorum.

 

Yelkenli başka bir kültür. Emek yoğun bir tatil. Öyle yan gelip yatayım diyecekseniz sizi motoryatlara alalım. Burada hem tatil, hem alın teri var. Yelken aç, dümen tut, bulaşık yıka vs günlük işler. Az eşya, iki parça kıyafetle yapamam diyorsanız sizi de piyasa yapabileceğiniz kalabalık mekanlara alalım. (Yelkenlide neler yaşanır uzun yazmayacağım. Merak edenler için sevgili Banu‘nun güzel bir yazısı var.)

armagan portakal

Yunan adalarında tesisler çok temiz. WC’ler tertemiz. Burada insanların da temiz kullandığı notunu düşeyim çuvaldızı batırayım hepimize! Yemekler çok lezzetli. Servis on numara. Yediğimiz yerlerde genellikle işin sahipleri bizzat ilgileniyor. Kadın çalışan çok fazla. Porsiyonlar büyük. Az ve öz çeşitte meze var. Caciki epey yedik artık fikir beyan edebilirim “çok sarımsaklı olanı” tercih edilir. Ve merak ettiğiniz konu “fiyatlar” gerçekten ucuz. Orada yediğimiz “karışık balık tabağı”nı Seferihisar’da, Çeşme’de hele hele kazara İstanbul’da yesek bulaşıkları yıkarız 🙂 Öyle yani!

 

Kokkari koyu

25 deniz mili sonra ilk durağımız Sisam (Samos) adasının Kokkari koyu idi. Plaj uzun, kum değil taşlık. Ama nasıl taşlık? Yüzlerce yıldır ellenmemiş, dalgalarla yuvarlanmış gibi. Harika renklerde, insana evrende ufacık olduğunu hissettiren çeşit çeşit… Deniz ve nehir taşları biriktirdiğimden dikkatimi çekiyor olabilir. Sahil kalabalık değil. Cafeler var. Temiz şezlongları ve şemsiyeleri rahatlıkla kullanabilirsiniz. Duş var. Deniz hemen derinleşiyor. Genellikle dalgalı. Turkuaz ve mavinin her tonu dalgalarla cilveleşmek bedava. Canınız istemezse yan koyda kayıklar bağlı, deniz sakin ve temiz, yüzmek mümkün.

kokkari koyu

İnsan film seti sanıyor yürüdüğü sokakları. Begonviller sıklamen renkleriyle coşmuş, taşmış. Sardunyalar, Egenin iki yanında klasiktir zaten. Restorantlar ve cafeler sıra sıra sahilde dizilmiş. Biz de birine oturduk. Dikkat edin hepsinde kredi kartı olmuyor. Pos makinesi bozuk diyen de var, geçmiyor diyen de.

kokkari koyu

Demirlediğimiz yerde deniz çalkantılıydı, teknede kalamadık. Akşam bir pansiyon bulduk. Pension Eleni. Sahibi yaşlı bir hanımefendi. Odalar tertemiz ve eski. Eski derken nostaljiyi kastediyorum. Sanki ananenizin evine gitmişsiniz gibi… (Tel: +30 22730 923 17, pension.eleni.studio@gmail.com) İndirimle 30 euro bir gece, iki kişi.

pension eleni

Posidonio koyu

Ertesi gün Sisam adasının başka bir koyuna vardık. Hem motor, hem cenova yelkeni açarak yol aldık. Dilek boğazının Yunan tarafında kalıyor. Türk tarafı Kuşadası milli parkı. O yüzden yemyeşil ve bakir kalmış. İki yaka bu noktada birbirine çok yakın. Köyün içindeki merdivenlerle yukarı çıkarsanız kiliseye ulaşırsınız. Oradaki manzara nefis. Dilek Boğazını seyretmeye doyulmuyor.

Turistler azalmış çünkü geçen yıl binlerce Suriyeli neredeyse denizden çıkarma yapmış. Bu sene gelmemişler (Bizdeler çünkü!!!) Bir tane tesis var. Poseidon Bay café restaurant. Denizin kıyısında. Servis, yemekler güzel. WC’leri tertemiz. Pırıl pırıl. Köyde kapılar açık, anahtarlar üzerinde. Çocukluğumun Bodrum hatıraları gibi. Ufak bir koy olduğundan teknemizi bağlayacak yer kalmamıştı, denizde demirledik. Çalkantıydı yine pansiyonda kaldık. Sun Set Apartments to Rent. Mutfağı da olan yine nostaljik ama temiz odalar. İndirimle 35 euro bir gece, iki kişi.

Pythagorion Koyu

Sayıların babası Pisagor’un doğduğu kasabaya geldik üçüncü gün. Kadınların bir eşya gibi görüldüğü ve işlerinin sadece evi yönetmek olduğu bir devirde yaşamasına rağmen onların toplulukta eşit şekilde çalışmalarına izin veren bir filozofun memleketi. (Dik üçgende, uzun kenar hipotenuse giden teoremin sahibi dersem bildiniz değil mi?)

pisagor

Ayvalık’a çok benzettim. Ana caddesini, dükkanlarını, cafelerini, kayıklarını… Denize girmek mümkün. Plajı güzel. Cadde üzerinde el işi seramik dükkanı var. Denizi arkana alırsan sağ kolda. Dükkanda beğendiğini satın alırken, üretimi de görebilirsin.

armagan portakal

Olur da nakit paraya ihtiyaç duyarsan, biraz ilerde ATM’ler var. Kredi kartından çekim yapabiliyorsun. Biz burada konaklamadık. Kısa sureli kaldık. Denize girdik, güneşlendik, yemek yedik, sokaklarında dolaştık o kadar. Konaklama yapmak istediğimiz “küçüklükte” değildi. Daha sakin noktalar ilgimizi çekiyordu.

 

Agathonisi Adası

Ben diyeyim 150, siz deyin 110 kişi yaşıyor. Bugüne kadar gezdiğim yunan adaları içinde birinci sıraya ufak Oinousses adasını, ikinci sıraya Agathonisi adasını koyarım. Nefis bir koy. Doğal yapısı duruyor. Bir kaç restorant var. Biri ahtapotuyla ünlü. Denizden çıkarıyorlar, kayalara çarpa çarpa yumuşatıp, bir kaç gün güneşte kurutup, ızgarada pişiriyorlar.

ahtapot

Diğeri keçi etiyle meşhurmuş. Bir sakinlik, bir huzur. Ruhum orada kaldı adeta. Teknede uyuyabildik çünkü kıyıya yanaştık. Akşam George’un Tavernasında yedik. Sahipleri orta yaş üzerinde bir karı koca. Hizmeti kendileri yapıyor. Şarap alüminyum karaf niyetine büyük maşrapada geliyor. Abartı yok, özen var.

 

Lipsi Adası

Agathonisi’den ayrılmak zor oldu ama gideceğimiz sakin başka yerleri düşününce yelkenlerim havalandı. Lipsi adasına ulaştığımızda ilk olarak Katsadia koyuna demirledik. Bir tane tesis var. Dilaila. Söylemeden anladınız siz begonvilleri, temizliği, lezzeti. Sakinliği ve hoş aksesuarlarla keyfi artırılmış mekanı. Orada öğlen yemeğinde nohut, caciki ve salata yedik.

 

Deniz faslını da bitirdikten sonra teknemize atladık. Konuya uzak değilim, bu yüzden rahatlıkla dümene geçebildim. Kaptanımız Fikret’in dediğine göre “dümen tutanı, deniz tutmazmış” kesinlikle doğru. Lipsi’nin merkezine ulaştık. Daha kalabalık bir yerleşim. Kalabalık derken 100 kişilik adalardan koylardan sonra böyle geliyor demek istedim.

armagan portakal

Kalypso restorana erkenden oturduk. Bilgisayarları açıp biraz çalışmamız gerekiyordu. Hazır wifi varken sıcak öğle saatlerini, begonvil gölgesinde değerlendirmiş olduk. Sonra kasabayı dolaşmaya çıktım. Kadın balıkçılar, sokakta çiğdem çitleyip muhabbet edenler, dükkanlarını akşama hazırlayanlar, kahvesinde oturanlar.

kalypso lipsi

Huzur ellerimizde somutlaşmaya devam ediyordu.

Arki Adası

Sabah Lipsi’den hareket ettik. Vardığımız yer 45 kişinin yaşadığı Arki adasıydı. Yılbaşı, paskalya gibi tatillerde 20 kişilere düşen, mucizevi güzel, sakin bir köşe. Değişik ülkelerden gelmiş teknelerle kıyıya bağlanmış haldeydik. Denize girmek için adanın arkasına yürüdük.

 

İki tane tavernası, bir tane cafesiyle hizmet veriyordu. Küçük gezi tekneleri geliyor, bir kaç saat demirleyip yolcusunu alıp rotasına devam ediyordu. Tarz kıyafetler, takılar, aksesuarlar satılıyordu. Denizin girinti yaptığı durgun su parçacığı kaderine terkedilmemiş, bir sürü maket gemiyle şenlenmişti. Akşam olmuş, teknede yemeğimizi yapmıştık. Kaptanımız makarna, Fatih salata yapmıştı. Restorandan ahtapot ve caciki almıştık. Menümüzde şarap da vardı.

armagan portakal

***

Telefonlarımız sessizdeydi. Zaten bazen çekiyor, bazen çekmiyordu. Fatih, gece yarısı onlarca cevapsız çağrıya anlam vermeye çalışmış, bir kaç görüşme yaptıktan sonra bana seslenmişti:

  • Armağan! Uyan!
  • N’oldu?
  • Memlekette darbe olmuş!
  • Ne? Saat kaç?
  • Gece üç buçuk…

Huzur ellerimizde camdan bir küreydi. Kırıldı…

Sevgiyle,

Armağan

Temmuz 2016

 

 

 

 

 

1 comment

Leave a Reply

Your email address will not be published.