Moda Muhtarı Zeynep Ayman ve ihtiyari heyeti öncülüğünde “Buket Uzuner ile Moda Öykü Atölyesi”ni gerçekleştirdik. SU romanını su gibi içtiğim, Umay Nine kahramanına hayran olduğum yazar Buket Uzuner, edebiyat denizinde dünyada başarılarıyla övündüğümüz Prof. Dr. Belma Baskett ve ben eğitmen olarak gönüllü görev aldık. Cümle içinde kullandım ama kendime ustaların yanında şanslı bir öğrenci ve çıraktan başka bir yakıştırma yapmayacağımı bilin lütfen.
Dört hafta süren öykü atölyesine Moda’da yaşayanlar katıldı. Zaten kuralımız ve amacımız da buydu. Sonuçta “Modalılık” kavramını yücelten ve farkındalığı artıran, Moda için üreten bir etkinlik hayal etmiştik. Öyle de oldu. Geleceğe taşıyan, hep taşıyacak bir hatıra zincirinin halkasına dönüştü.
İstanbul’da inşaat sektörünün kocaman tırnaklı rant pençelerine, sadece kendi bildiği naïf yöntemlerle direnen Moda için mahalle, komşuluk kavramlarını konuştuk. Şehrin dört bir yanındaki hızlı değişimi izleyerek “Moda’da arkadaşım kalmadı” konseptiyle yazılmış öykülere götüren atölyeyi kurguladık. Buram buram Moda dinledik. Gençlik, çocukluk hatıralarına yolculuk ettik. Sokaklarında ıhlamur ağaçlarının ve bahçelerinde rengarenk güllerin olduğu günlere uzandık. Burnumuzun direği sızladı. Şimdilerde manzarayı kapatıyor bahanesiyle kestirilen sakız ağaçlarından özür diledik. Bey amcaları ve hanım teyzeleri andık. Kitaplar okuduk. Konuk yazar Anais Martin Moda’nın çok eski yerlisi olarak her yeri resim gibi Küçük Moda’yı anlattı. Kaçımız biliyorduk Küçük Moda’yı?
Bu atölyede bırakın Modalılığı, İstanbullu bile olmayan tek kişiydim. Moda ve hakkında anlatılanlar ne ifade ediyordu uzun uzun düşündüm. İzmir’den İstanbul’a taşınmış biri olarak gözlem yapabiliyor, şehre tarafsız bakabiliyordum. İstanbul AŞKtı. Önünde uzanan yüksek merdivenin basamaklarını üçer beşer çıkmaktı. Nefes nefese soluklanmağa fırsat bulamadan ayağın takılarak döne döne yuvarlanmaktı. Zevki ve acıyı bir arada yaşamak, umudu ve hayal kırıklığını bir arada tatmaktı. Her hücrende kelebeklerin uçmasıydı. Hatta minicik çıngırakların kalp atışlarında titreşimiydi. Hızdı. Coşkuydu. Biraz korkuydu. Denizde açılmaktı. Gitmekti. Vazgeçmeden tırmanmaktı. Durursan İstanbul ezerdi. Ezer geçerdi. Özgürlüktü. Yenilikti. Öğrenecek ne çok şeydi! Deli akan kandı.
Oysa Moda, sakin bir köşe, sadık bir dosttu. Sorularına cevaptı. Basamakları sakin çıkmak ve aheste olmaktı. Moda hem dünyaya açık, hem de kendi başına cumhuriyetti. Güzelliğiyle şımarmayan, şehvet uyandırmayan, aksine olgunluğuyla hürmet uyandıran bilge bir adaydı.
İSTANBUL aşktı. Merdivende koşmalar, düşmelerdi. MODA arkadaştı. Hatta kendisi bir dosttu. İZMİR gibi sırtını sıvaslayan sıcak bir eldi. Sıcak bir sevgiydi. Güvendi…
Dünyanın sayılı metropollerinden İstanbul’un kenarda değil aksine merkezinde aheste ve geçmişinden kültürlü bir mahalle olarak yaşamasıyla övünün Modalı’lar. Sevgili ve bilge Moda, değerlerinle bir “tek taş” gibi İstanbul’a çok yakışıyorsun.
Dostlukla…
Armağan Portakal
25 Şubat 2015
İstanbul

Leave a Reply