2 Günde Budapeşte

1024 877 Armağan Portakal

Meşhurdur bizim haftasonu yurtdışı gezilerimiz. Cumartesi sabah yola çıkar, pazartesi erken uçakla geri döneriz. Fatih de işine rahatlıkla yetişir. Türkiye kış saatine geçmemişti, üstüne saat farkı da eklendi. Uçakta iki saat geçti, böylece bindiğimiz saatte Budapeşte’de indik. İki gün bizim oldu.

Hop on hop off turlar

Vakit kısıtlı ise şehir hakkında genel bir bilgi için bu otobüsler birebir. Rut kapsamında istediğin durakta, gün boyu inebilir binebilirsin. Kulaklıklar sayesinde bilgi edinebilirsin. Güzel tarafı Türkçe seçeceği olması. Biz de Fatih ile önce yerel para temin ettik (euro genelde geçtiğini söylesem de risk almayın). Peşte tarafında bütün durakları öncelikle inmeden dolaştık. Gezi planımızı yapmış olduk.

Kulaklıklar aracılığı ile not aldığım bilgileri aktarayım işe yarasın. Avrupa’nın ilk yeraltı metrosu burada yapılmış. Renkli bir gece hayatı varmış. Cafe kültürü 1700’lü yıllarda başlamış. Öğrenci, sanatçı ve devrimcilerin uğrak yeri olmuş.

Euro geçiyor ama yerel para birimini kullanıyorlar. Bol sıfırlı, insanın kafası karışıyor. Daha önce altı sıfırlı banknot kullandığımızı ne çabuk unutmuşuz! Bahşiş yaygın, vermeden kalkmayın ama adisyonları kontrol edin. Bazı işletmeler adisyona yazmış oluyor. İki kere gönül zenginliği yapmanın alemi yok.

Geleneksel yemekleri gulaş. Tuzu biraz fazla kullanıyorlar. Baharatlar Osmanlı’dan, soğan sarımsak İtalya’dan, lahana Avusturya’dan gelmiş.

Yılbaşı öncesi gittiğimiz için sokaklarda noel standları vardı. Hediyelikler, cam objeler, yiyecekler, kokulu mumlar, geleneksel dokumalar özenle hazırlanmış bir sürü güzel şeyle karşılayordunuz. Kırmızılar, yeşiller, noel baba kostümlü insanlar, ışıklar, neşe, müzik hepsi…

Macarların sokak yiyecekleri bir tatlıları var. Adını hatırlamıyorum. Yumuşak bir hamuru demir çubuğa dolayıp, kömürde pişiriyorlar. Sıyırıp sıcak sıcak veriyorlar. Kopara kopara yiyorsunuz. Ne beğendim, ne beğenmedim. Çok şekerli geldi. Fakat, insan elinden bırakmıyor, öyle de bir özelliği var.

Kapalı pazar

Pazarlara meraklıysanız, Great Market Hall‘u (budapestmarkethall.com) seversiniz. Kırmızı biberin neredeyse damgasını vurduğu standların yer aldığı büyük kapalı bir avlu gibi zemin kat ile üst katta çepeçevre balkon gibi düşünün. El işlerinden, yerel kıyafetlere, yemekten şaraba ev alışverişi yapılabilen güzel bir pazar. Taze gıdalara da ulaşmanız mümkün. Üşürseniz, geleneksel kumaşlarıyla yapılmış bir panço da satın alabilirsiniz. Ben öyle yapanlardanım.

Sanat müzesi

Büyük meydanda, sütunlu girişi olan klasik tarz eski bir bina. Kendini hemen gösteriyor. 19. yüzyılın sonları kuruluşundan bu yana, Budapeşte’de çağdaş Macar ve uluslararası güzel sanatların en önemli eğilimlerini sergileyen ulusal bir kurummuş. (mucsarnok.hu/exhibitions/index.php)

İçeri girdik. İki bilet aldık ve fotoğraf sergisini dolaşmaya başladık. Tarkovsky‘nin “The Mirror of Memories” (Anıların Aynası) filminin hikayesini anlatan bir fotoğraf sergisiydi. Aileden kalma eşyalar arasında bulduğu sarı zarflar ve içinden çıkan negatif filmler hikayenin başlangıcı. Yüzyılın başına götüren anlar, hatıralar, tanıklıklar, çocukluklar… Etkileyici idi. Duygular fotoğraflardan çıkıyor, etrafınızı sarıyordu.

Tarım Müzesi

Hop On Hop Off turda not ettiğim ve en çok gezmek istediğim yer burası idi. Yine büyük meydanda iniyorsunuz, parka giriyorsunuz. Sağda ilerde büyük bir bina hatta kale. Macarların 1000 yıllık mimarisini özetlediği yazıyor kaynaklarda. İçi katedral gibi. Burada Tarım Müzesi  (mezogazdasagimuzeum.hu) bulunuyor. Ekonomilerinde önemli yer tutan, gelişmelerini sağlayan tarım için 19.yy’da bir müze kurmaya karar vermişler. Ne kadar güzel değil mi!

Zaten merdivenlerin üzerinde milattan önce yaşamış filozof Cicero‘nun bir sözü var “Nihil melius, nihil homine libero dignius, quam agricultura” özetle hiçbir iş tarım kadar özgür kılamaz. Mesajı alıyor muyuz?

Tarım müzesinde Macarların at sırtında, Sibirya batısından, güney Rusya’ya, oradan Karpat’lara göç ettiğini görüyoruz. Bizim steplerden gelişimiz gibi. Akıncı Türk boylarına benziyorlar.

Aynı binada Ulusal At Sergisi vardı. Göçebe hayatlarında atların eti ve sütünden yararlanırken, yerleşik hayata geçtiklerinde güçlerinden yararlanmaya başlamışlar. Tarım için önemli yer tutan atlar için özel bir sergi yapmışlar. Bir mesaj daha!

Şarap ve peynir festivali

Gözünüzde kalabalıklar, kuyruklar, gürültü canlanmasın. Sakin, nezih bir ortam. Standların olduğu bölüme geçerken bir kadeh veriyorlar. İstediğiniz şarabı tadıyorsunuz. Peynirler, şarküteri et ürünleri, özel ezmeler… İki kat ayrılmıştı festivale, Fatih ile şişesi hoşumuza giden şarapların tadına baktık. Keyifli keyifli dolaştık ve ayrıldık.

Nerede yedik?

Arkadaşların tavsiye ettiği bir yer değilse, spontan bulduğumuz yerleri severiz. Önceden araştırma yapmayız. Sokakları dolaşırken bize çekici gelen bir tarafı olur, gireriz içeri. Rustico (rustico.huambiyansı, yerel dokusu, duvarlardaki geleneksel aksesuarlarıyla ilgimizi çekti. Yemekler güzeldi. Ortam tertemizdi. O kadar temizdi ki tavana kadar yüzlerce aksesuar asılıydı, ne örümcek ağı ne toz vardı.

İlk gün akşam yemeğinden önce dolaşırken, mekandan gelen müzik, bizi içeri davet etti. Loca (facebook.com/locavendeglo/)  ahşap tavanlı (Gördüğüm kadarıyla Macaristan ahşap işini çok seviyor.) Renkli çiçek desenlerle boyanmış mobilyalı keyifli bir yer. Sadece birer bardak bira içtik. İki müzisyenin canlı performansını dinledik. Sonra CD’lerini almayı ihmal etmedik.

İkinci gün öğle yemeği için Haxen Kiraly Etterem (kiraly100.hu) ünlü ve önemli Macar’ların uğrak yeri olduğunu tahmin ediyoruz. Ahşap dekorlu, iki katlı, 100 yıldan eski etkileyici bir restoran. Yemekler de çok güzeldi.

Son akşam yemeğimiz için arkadaş tavsiyesi aldık. Otelimize yakın, yerel halkın tercih ettiği Bohemtanya (bohemtanya.com) restoranı çok sevdik. Kırmızı beyaz pötikare desenli örtüler, samimi atmosfer, büyük porsiyon ve lezzetli yemekler. Fish Soup’ları meşhurmuş, içtik haliyle.

Ulaşım ve Otel

Booking.com sitesinden buldum Callas House‘u (callashouse.com). Bir kaç ay önce açılmış, butik bir otel. Popüler markaların bulunduğu lüks Andrassy caddesi üzerinde, opera binasıyla karşılıklı köşelerde. Binanın üçüncü katında. Zeminde restoran ve cafesi var. Nasıl güzel anlatamam. Yenilenmiş fakat asaletine zarar gelmemiş, sade, zarif ama görkemli bir otele dönüşmüş. Gitmek isteyenlere kesin tavsiye ediyorum.

Geçireceğimiz zaman kısıtlı olunca otelden havalimanı transfer ayarladım. Geliş 35, dönüş 30 euro araba ücreti verdik. İsmimiz yazılı kartlarla alandan alındık, mercedes arabanın konforu ve hızıyla otele vardık. Zaman, paradan daha değerli…

İstanbul’dan Budapeşte uçak yolculuğu iki saate yakın, aklınızda olsun.

Çalışmaya ara verince gezmeye bayılıyorum. Bavulum hep hazır olsun! İş bitsin, sefere çıkayım.

Bu yazıyı yazmakta geciktim. Çünkü araya başka hayırlı işler girdi…

Sevgiyle, gezgin ruhuyla kalın,

Armağan

Kasım 2017

Videolar:

4 comments

Leave a Reply

Your email address will not be published.