2019 yılından beri ilk yurtdışı seyahatim. Arada pandemi, süresi dolan pasaport, biten vize var. Bunların hepsi dert olmaktan çıktığında rota oluşturuldu. Vizeyi İtalya’dan almış olmak ne mutlu ki tekrar İtalya’ya giriş demekti. 30 sene önce ilk yurtdışı seyahatim İtalya’nın Milano şehriyle başladı. Sonraki yıllar Roma, Toskana, Puglia bölgesi derken şimdi Sicilya. Sözün özü en çok gittiğim ve gitmekten daima keyif aldığım ülkedir İtalya.
İstanbul’dan hem Katanya hem de Palermo şehirlerine THY uçuyor. Biz Katanya gidiş, Palermo dönüş tercih ettik. Aslında yönlendirmeye kulak verdik desem daha iyi. Gezilere epey ara vermenin paslanmışlığı, arkadaşımın oğlunun profesyonel işi bu olunca kısa bir briefle çözdük. Ben ilk defa detaylarla uğraşmadım. Tourjuva (tourjuva.com) bilet, konaklama, rentacar vs hepsini halletti. Butik hizmet oldu.
Uçaktayken Etna ile karşılaştık, tepeden baktık kendisine. O ise bir kaç hafta önce püskürmüştü. Püskürecek neden çok dünyada, haklı! Etkileyici bir dağ. Hangi dağ etkileyici değil ki! Ama biz Etna’ya gitmedik sonra. Tercih etmedik. Neden mi? Her yere gitmek, her ikonik yeri görmek zorunda değiliz! Ben artık gezi kafamı değiştirdim. Maksimum yer görmeye çalışırdım, ayaklarım şişerdi. Aradan geçen 3-4 sene biraz da yaş almanın etkisiyle, belki biraz yavaş hayatın etkileri diyelim az yürümek, az dolaşmak ama olduğum ânı doyasıya sindirmek tarafına geçtim. Bu tatili de öyle yaşadık Fatih ile. En çok O memnun oldu bence.
Size tadımlık notlar vereceğim. Duygular biraz da. Uzun yazmak değil, bol fotoğraf koymak niyetindeyim. Umuyorum ilham olsun.
Katanya
Pansiyondan hallice bir otel ya da odada kaldık. (B&B Università) Bizim için temiz, merkezi, ucuz, internetli olması yeterli. Şehrin kalbindeydi. Hem Bellini tiyatro meydanı, hem de ana meydana yürüme mesafesinde. Sokaklarda akşam oldu mu çok güzel restoranlar açılıyordu. Renkli ampüller altında, nefis yemekler, bir sadelik yaşıyorsunuz. Bunu seviyorum. Pazar günü gitmiştik, ana meydan yanındaki parkta ikinci el pazarı vardı. Meraklısına bilgi.
Bizim rutinimiz şöyle oluştu: sabah dışarda kahve+kruvasan ile kahvaltı. Sonra arabaya atlayıp yakın kasabaları dolaşmak. Otele gelip siesta yapmak dinlenmek. Akşam üzeri sokakları dolaşmak. Yemekten önce belki kahve, kokteyl falan. Sonra gözümüze kestirip rezervasyon yaptırdığımız restoranda yemek. Vakit gece yarısından epey önce otele gidip dinlenmek. Biz zaten erken yatan, erken kalkan bir aileyiz. Meydanlara gitmek, aşırı kalabalıklara bulaşmak bize göre değil.
Katanya güneydoğu kısmını, arabayla köylere kasabalara rastgele gire çıka dolaştık. Otoban kullanmadık. Bu lokasyon buna uygun. Çünkü köyler, kasabalar çok güzel. (Acitrezza, Noto, Ognino Scogli Piatti, Riposto, Acireale, S.Tecla, Stazzo gibi) Bazılarında insan göremedik, ruh bulamadık ama bazıları için muhteşem diyebilirim. Sabah çok erken yola düşmeyin, açık değil çoğu yer. Sirakuza mesela. Vakit erkendi bir şey anlamadık. Ayrıca, Papirüs Müzesi’ni (museodelpapiro.it) ziyaret edememek bu nedenle çok üzücü oldu.
Yerel biraları deneyin mutlaka. Varsa yerel şarap. Bütün yemekler neredeyse deniz ürünü ile yapılıyor. Ben sebzeciyimdir, bana göre de alternatif var. Ne de olsa Akdeniz mutfağı.
Bellini tiyatro binası ve meydanını çok sevdik. Her sabah veya akşam üzeri oraya mutlaka gittik. İki güzel cafe var. Biri Comis diğeri Caffe Opera. Sabahçıların çoğu tiyatroda çalışan müdavim kitlesi. Keyifli bir yer. İkisi de! Kahve fincanlarında sanatçı ya da müzisyen resimleri var. İkisinde de!
Bellini meydanında tiyatronun yanında ufacık bir dükkan var. Sepetçi bir amca. Hasır, hazeran yapıyor. Ben Fatih’e bir şapka aldım. Kırmadan bükmeden de valizde getirdik sağ salim.
Katanya civarındaki yerleşimlerden en çok Acitrezza‘yı sevdim. Hem deniz kenarında şirin bir yer, hem insanlar canlı, kentte ruh var. Aldı sarmaladı beni. Hatta orada konaklamak isterdim. Kesin tavsiye. Ben yapamadım siz yapın!
Noto‘da deniz girdik. Çok güzel bir tesis bulduk. Hafif yemekler, yerel bira… Kumsalın üzerinde ahşap terasta. Kesin tavsiye.
Bir kesin tavsiye de Ognino Scogli Piatti. Aman tanrım o ne güzellikti öyle. Ama dikkat de istiyordu. Arabada üstümüzü değiştik, mayoları giydik. plaj dediğin bildiğin kaya oluşum. Kumun zerresi yok. Yerli halk (çocuklar ve yaşlılar dahil) alışkın. Üzerinde oynuyorlar. Hızlı hızlı yürüyorlar. Biz ürkerek bebek adımları atabiliyoruz. Baktık bir kadın kayaların bir bölgesinden denize girdi. Sonra iki yaşlı teyze girdi. Durur muyuz, aynı yerden girdik. Deniz olağanüstü güzel. Berrak. Derin. Nereden çıkıyorlarsa peşlerinden çıktık. Buna rağmen ben dizlerimi kanattım. Buna kesinlikle değer.
Taormina çok tavsiye edildi. Görülmeli zaten. Bir tepenin üzerine kurulmuş. Yollar dik ama çıkılabilir. Fakat kocaman otobüsler nasıl manevra yapıyor hala anlamış değilim. Çok turistik çok kalabalık. Biz çok vakit harcamadık. Kuytuda ve büyük bir ağaç gölgesinde harika restoran bulduk. Keyif yaptık. Havayı teneffüs etmek bile yetti. Hatta biz en çok Taormina’ya gidişi sevdik. Dağ bölgesindeki köylerden geçmeyi, Gaggi‘den geçerken keçi sürüsüne takılıp beklemeyi, kendimizi filmde gibi hissetmeyi sevdik.
Adanın kuzeyinde Cefalu‘ya geldik. O gün sanırım poseidon denizdeydi. Bir rüzgar ki… Dalgalar sahile koşarak, coşarak kavuşuyor. Sahil inadına dolu. Mekanlar inadına dolu. Caddesi Alaçatı gibiydi. Biz güzel bir yer bulduk. Plajın üstü sanki. İçerisi dolu, minicik balkonda 4 masa ve ne şans biri müsait hemen oturduk. Her yerde yerel bira veya şarap tercih ettik. Bir kaç saat geçirdiğimiz Cefalu’da daha uzun zaman geçirilebilir. Konaklama yapılabilir. Otobanı kullanarak varabilirsiniz. Katanya doğuda, Palermo batıda kalıyor.
Gezimizin son noktası: Palermo. Cefalu’dan ayrılıp otobana girmeden denize yakın yan yollardan yerele dokunarak gideriz dedik. Yol boyu daha çok depolar, iş yerleri gibi iş binaları var. Elbette yerleşim de var ama doğudaki tadı vermedi. Hem de zamanı tüketmiş olduk. Otoban kısa sürecekti. Neyse, Palermo’ya akşamüzeri girdik. Şehrin dış çeperlerinden. İçimden şu geçti “keşke Palermo’ya gelmeseydik.” Haritadan oteli bulduk. Ana yollar geniş. Burada park sorunu var. Katanya gibi değil. Ara yollar inanılmaz dar. Haritaya güvenip girdiğimiz bir sokağa sıkışıp kalacağımızı sandım ve çok ürktüm. Neyseki milim milim geçtik. Yeri gelmişken ufak araç kiralamanızı öneririm. Biz öyle yaptık. Merkezi yerdeki otele eşyaları koyduk. Aracı çekmesinler diye otopark bulduk. Yıkandık, giyindik dışarı çıktık. Akşam oldu. Hava karardı. Işıklar yandı. Ve ben kente aşık oldum. Tam o anda. Daracık ve ip gibi uzanan ince sokaklar, sarı ışıklı sokak lambaları, her evin sokak kapısından görülen yemek sofraları, taş yollar… Sanki God Father gelecek gibi. Bir de üzerine yağan yağmur. Offf harikaydı.
Kaldığımız otelin terası vardı. Bir gün batımları, gün doğumları gördük. Efsaneydi. Hotel Palermo Quattro Canti tavsiye ederim. Yeri çok merkezi. Kaldığımız oda ve banyosu güzeldi, temizdi.
Street Foods (sokak lezzetleri) düşkünü iseniz Palermo size göre. Herhalde kime sorsanız gösterir yerini. Envai çeşit yemek. Deniz ürünü. Pizza, makarna, zeytinyağlı yemek. Biz toktuk yemedik. Fatih yerel bir berber buldu mu traş olmak ister. Sakallarına Sicilya’da veda ederken ben etrafa bakındım, fotoğraf çektim. Ve tabi kahve…
Sanat sergisi gezdik. Yürüyerek 30 dakika kadar sürdü. Sorun değil yani. Görmeye değerdi. En azından yeni bir bilgi, yeni farkındalık. 1925-2003 yıllarında yaşamış dünyaca ünlü İtalyan sanatçı Mario Merz ikonik eserlerini gördük. İglolar serisinden bazı parçalar. Büyük boyutlu, cam, metal, yün, neon, naylon vs çeşitli malzemelerle oluşturduğu iglo eserleri bir çok konuyu anlatıyor. İkinci dünya savaşını yaşamış biri olarak kum torbalarını kullanması, biçim olarak her yere adapte olabilen katedral kubbesinden çocuk oyununa kadar evrilebilen en eski en temel yapılar olduğu mesajını veriyor. Biraz google araştırınca bulduğum paylaşmak istediğim sözler bunlar.
Fibonacci sayısını ilk bakışta kim tahmin etti? Açıkçası Da Vinci Şifresi filminden anımsayarak benzetmiştim ama kendime güvenmemiştim. Meğerse doğruymuş.
Genel olarak Sicilya’da çöpler her yerdeydi. Toplanmıyor desem yeri. Sokaklar, caddeler, otoyollar… Corleone köyüne gitmek çok istemiştim. Meğer film orada çekilmemiş. Yolu bir noktadan sonra kötüymüş ve dik. Pek bi numara yokmuş. Listeden eledik. Etna’ya gitmemişiz Corleone köyünü mü elemeyeceğiz 🙂
Ey okur, buraya kadar geldiysen sana teşekkür ederim. Hakkımı yeme en başta söyledim, mekan, lokasyon paylaşmayacaktım. Sana bir nebze ilham olduysa ne mutlu bana. Demek istediğim şu ki, yarınlardan emin olamadığımız günler yaşıyoruz. Bu yazı sağ salim yarına kalsın, bitti gitti…
Sevgiyle kal, gez, dolaş, anılar biriktir. Aperol spritz iç 🙂
Armağan
Eylül 2023
Leave a Reply