Müdire Hanımın Evi, Kent Müzesi Olmuş

1024 768 Armağan Portakal

Biz İki Kadın Anadoluda dedik ve rotamızı bu kez benim memleketime çevirdik. Salihli’ye İzmir yönünden gelirseniz, şehir merkezi tabelasını takip edin. Büyük parkın yanından süzülecek, yüksek çam ağaçları altından geçecek ve soldaki şehitliği selamlayarak şehre gireceksiniz. Park caddesi üzerindesiniz, az ilerde  “Kent Müzesi”ni göreceksiniz. Asıl adıyla “Müdire Hanımın Evi”.

Kent Müzesi ya da Müdire Hanım Evi

Eskilerden Teksif Binası ile Müdire Hanımın Evi kamulaştırılmış, bahçeleri birleştirilmiş, ağaçlı avlusuyla çok güzel bir yer olmuş. Herkese açık, üyelik yok. İster ailenizle gidin, ister gün toplantılarınızı yapın, ister sosyal etkinlik. Mesela bizim gittiğimiz gün Salihlili doktorların fotoğraf ve resim sergisi açılışı vardı. Bir cemiyet hayatı ortamı aslında. (www.salihli.bel.tr/index.php?modul=10_3&id=11)

Geçmişin geleneği devam ediyor diyebiliriz. Neden mi?

Evin ilk sahibi Kıbrıslı Sadık beydir. O devrin kuralına göre Kıbrıs’ta yaşadığı için pasaportunda “ingiliz tebaası” yazmaktadır. Kurtuluş Savaşı’nda Yunan askerler eve geldiğinde, Sadık bey pasaportu gösterince, işgal bir yana evi özellikle korumaya alırlar. Sadık bey de bundan faydalanarak Türklere kol kanat germiş.

Aileden Zehra hanım, tarihe imzasını atmış bir kadın. Çevresindeki kadınlara biçki-dikiş öğretmiş. Kimse zorlamamış, içinden gelmiş. Üretmek ve ürettirmek istemiş. Bu sebeple ve saygıdan Salihli halkı O’na “Müdire Hanım” ismini takmış. Yaptıklarıyla ilham veriyor. Hikayesi içimde hürmet ve saygı uyandırıyor.

Odaların hayat denilen orta bölüme açıldığı iki katlı ev çok güzel. Eşyalar korunmuş. Bağışlar da oluyor. Bir döneme tanıklık etmek insanı duygulandırıyor. Hele yatak odasındaki gömme dolap ve üst rafta duran kenarı oyalı yastıklar, hepimize büyükannelerimizi anımsatmıyor mu?

Mutfağını ve kilerini çok sevdim. İspenç dolaplar, perdeli raflar… Haremlik – selamlık zamanında, mutfakta kullanılan dolap görünümlü servis yerini de. Hatta “Ne dolaplar dönüyor” sözünün nereden geldiğini öğrendik. Evin gençleri, yavuklular mesajlarını bu servis dolabıyla ulaştırırmış. Büyük konaklarda raflar dönermiş. Tepsiler, tabaklar çok olurmuş, bir taraftan konur diğer taraftan alınırmış. İşte aşk mesajlarının ulaşmasını sağladığı için halk dilinde bu tabir türemiş.

Peki, tahta kaşıkla yemek yemenin püf noktasını biliyor musunuz? Eskiden ortaya bir sini gelir, üzerinde geniş bir tepsi ve içinde yemek. Etrafına insanlar dizilir. Herkesin elinde tahta kaşık, yemekten alırmış. Kaşığın bir yanıyla yemekten alır, diğer yanıyla ağızlarına lokma koyarlarmış. Yazarken uzun oldu ama sizin için video ile anlattım.

 

Tarihi Tren Garı

Kent Müzesi’nin bahçesinden tren yoluna doğru geçerseniz tarihi Salihli Gar Binası’na ulaşırsınız. Büyük panoda Atatürk‘ün 16 Ekim 1925 yılında Salihli’ye ikinci gelişine ait fotoğrafı göreceksiniz. “Salihli’nin Saygıdeğer Halkı, gösterdiğiniz duygusallığa teşekkür ederim” diye başlayan konuşma metnini okuyabilirsiniz.

Zarif bina 1875 yılında Fransızlar tarafından yapılmış. İstasyon şefi ile sohbet etme şansımız oldu. Şapkaları giydik Banu ile. Bir de kocaman sopa gördük. Bana göre demir yolu ulaşımının ilk navigasyon aleti. Bu sopa hangi trendeyse, yol ona ait demekmiş. Trende vatandaşa verilirmiş. Son durağa gelince trenden iner dönüş treninde başka vatandaşa verilirmiş. Böylece hat üzerinde çakışma önlenirmiş.

 

Gar binasının iki tarafındaki çeşmeler dikkatinizi çekecek. Bir tanesi tarihi. Diğeri ona uygun yeni yapılmış. Yüksek ağaçlar, gelenler, gidenler, kavuşanlar, hüzün, mutluluk… Bütün duygular orada…

Güzel, aydınlık günlere ulaşmak dileklerimle,

Armağan

Mart 2017

 

 

Leave a Reply

Your email address will not be published.