Kadim kelimesinin anlamını merak ettim. Türk Dil Kurumu sözlüğünde “Başlangıcı olmayan, eski, ezeli” olarak açıklanmış. Düşündüm. O halde rahatlıkla ‘Kadim Kent Urfa’ diyebilirim. Urfa hakkında ne kadar az bilgim olduğunu, gidince anladım. Anadolu böyle işte. Her köşesinde antik medeniyet. Oturduğumuz yerden bakınca başka, yanına gidince başka bizim kentler.
Urfa, mezopotamya veya bereketli hilal denilen coğrafya içinde. Bu kent, dünya tarihini değiştiren keşfin ev sahibi. Göbeklitepe kazısı insanlığa ait en eski yapının 12bin yıllık olduğunu söylüyor. Dünyada daha eski bir kalıntı henüz yok. Aynı yaşlarda bir heykel de Balıklı Göl’de ortaya çıkmış. Arkeoloji müzesinde sergileniyor.
Kadim Kent Urfa’yı farklı kılan nedir?
Dünyanın en eski tapınağı, en eski yerleşim merkezi, en eski inanç merkezi, ilk üniversite kalıntısı, çok tanrılı ve tek tanrılı dinlerin izleri, resim sanatı… Efsaneler, bereketli Harran ovası… Yazın serin, kışın sıcak tutan kümbet evleri, şehrin içinde yüksek duvarlı dar sokakların mimari bilgisi… Misafirperverliği… #2kadinanadoluda olarak Banu ve bana Urfa’yı anlatan rehberimiz Hüseyin Yektaş’a Urfa insanını soruyorum “Hoşgörülüdür. Olaylar karşısında hemen tepki vermez. Soğukkanlıdır. Birdenbire parlamaz. İnsan sevgisi vardır.” diyor. “Bunlar kendi düşünceniz herhalde” diyorum. Urfa’nın yapısı bu diyor. Hem 70 yaşına, hem öğretmen oluşuna, hem 40 yıllık profesyonel rehberliğine saygı duyuyorum. Öyleyse öyledir!
Harran Ovası
Urfa halkı, türkmen, arap, kürt, hristiyan, ortodoks, süryani, müslümanlardan oluşuyor. Gayrimüslimler azalmış ama mozaik devam ediyor. Bu renklilik Harran ovasında da karşımıza çıkıyor. Harran Kültür Evi’nin kurucusu Ali Kızıl ile sohbet ederken on çocuğunun pratikte 7-8 yabancı dil bildiğini öğreniyoruz. Hatta bir kızının Japon büyükelçisi ile evlendiğini, bir kızının İsviçre’de, birinin de İngiltere’de evli olduğunu anlatınca ‘dünyaya yayılmışsınız’ diyorum. “Avrupa Birliği’ne tam girdik” diye espriyle karşılık veriyor. Giderseniz tatlı sohbetine siz de eşlik edebilirsiniz.
Sarı renkli arazide, aynı renk konik biçimde yanyana yapıları göreceksiniz. Onlar ev. Yazın serin, kışın sıcak tutan, avlu etrafında dizilmiş, odalar, mutfak gibi bölümlerden oluşan Harran’a özgü yaşam yerleri. Tavanda delikler bırakılmış. Orası doğal havalandırma görevi yapıyor. Havayı sirküle ediyor. Şimdilerde Harran kültür evi olarak turistlere hizmet veriyorlar. Yörenin geleneğini, göreneğini anlatıyorlar. Hediyelik eşyalar satılıyor. Yerel kıyafetleri deneyebiliyorsunuz. Puşu bağlamayı öğretiyorlar. Mırra içebilirsiniz. Hikayeler, adetler, efsaneler duyabilirsiniz.
Harran, yolların kesiştiği yer demek. İpek yolu üzerinde ve Halep, Rakka, Bağdat, Anadolu’yu bağlayan önemli bir nokta. 90 km çapında dünyanın en önemli ovalarından biri. Susuzluktan çatlak çatlak olan toprak Fırat’ın suyu ile bereketlenmiş. Harran ovası dünyada ilk mercimek ve buğdayın ekildiği yermiş. Anadolu’da ilk cami, eşi benzeri olmayan köşeli minaresi, Farabi’nin, Cabir bin Hayyan’ın yetiştiği ilk üniversite kalıntıları burada.
Açık Hava Müzesi: Kadim Kent Urfa
Otuz beş tane kazı alanı varmış. Dünyada benzeri var mı, sanırım yok! Urfa’da hangi taşı kaldırsanız altında tarih var. 2006 yılında kanalizasyon çalışmaları sırasında rastlanan mozikler şimdi Haleplibahçe Müzesine dönüşmüş. Kazı alanı olduğu gibi müze olmuş. Amazon kadınlarının av sahnesinden, Truva savaşçısı Aşil’in hayat hikayesinden, zebra terbiyecisine kadar muazzam mozaikler var. Müze çok güzel hazırlanmış. Özellikle yayınlanan müzikle dolaşmak çok daha etkileyici oluyor. Yanındaki Arkeoloji Müzesine gitmenizi kesinlikle tavsiye ederim. Hatta sadece bu iki müze için bile Urfa’ya gidilir. İlk çağlardan başlayarak sergiler ve canlandırmalar yapmışlar. Göbeklitepe’nin canlandırması yapılmış. 3500 yıl daha genç olan Nevali Çori’nin aslı orada sergileniyor. Atatürk barajı ile sular altında kalınca, tarihteki ilk kare tabanlı yapı, müzeye getirilmiş.
Eyyübiye semtinde Hz. Eyyüp’ün türbesi var. Biz tam da cuma vakti gitmiştik. Çok kalabalıktı. Yöresel kıyafetler köylere, bölgelere göre farklılık gösteriyormuş. Kadınların baş örtülerinde, erkeklerin giyimlerinde bir kaç detaydan nereli olduklarını anlamak mümkünmüş.
Urfa Sokaklarında
Yüksek duvarlı dar sokaklarında dolaşırken ufak bir meydana ulaştık. Üzücü bir hikayesi var. Meydanın hemen yanındaki hamamın çatısı bir gün çökmüş ve içerdeki 58 kadın can vermiş. Bu anıyı yaşatmak için “58 Meydanı” ismini vermişler.
Aynı sokaklardaki ufacık bir dükkanda keçeci ustası ile tanıştık. Urfa’nın son keçe ustası olduğunu tahmin edebilir misiniz? Son zanaatkar. Kaybolan bir mesleğin son temsilcisi. 70 yaşındaki Ramazan usta, tam altmış yıldır keçe üretiyor. Yaşayan bir kültürel miras. (Keçeci yazım için tıklayınız.)
Diğer yandan el sanatlarını yaşatmak, ev kadınlarını üretimin içine almak için www.sanliurfaelemegi.com kurulmuş. Bunu yapan da iki kız kardeş. Kadın aklı, evde atıl duran bir enerjiyi harekete dönüştürmüş, hem de el sanatlarının herkese ulaşmasını sağlamış. El Ruha oteldeki standlarında zarafetle hazırlanmış takılar, oyalar, keçe ayakkabılar, çantaları görebilir ve satın alabilirsiniz. Web sitelerinden siparişle anlamlı bir hediye de yapabilirsiniz.
Açık hava müzesi derken mağaralardan bahsetmeliyim. Yakın zamana kadar halk içinde yaşıyormuş. İçleri bir kaç basamaklı, sanki oda oda, birbirine geçişli, duvarlarında simgeler olan mağaralar restore edilerek turizme kazandırılacakmış. Urfa’nın bunu da güzel bir projeyle hayata geçireceğine inanıyorum.
Urfa Yemekleri
Taze nane her öğünde sofraya gelince merak ettim. Etin yanında mutlaka yediklerini ve mideyi rahatlattığını anlattılar. Denedim, gerçekten ne kebap, ne ciğer ağırlık yapmadı. O sıcak coğrafyada yaşamanın kuralları bunlar olsa gerek. Ciğer kebapın iyisini yemek istiyorsanız sanayi içindeki Araboğlu’na gideceksiniz. Hayatımda ilk kez ciğer dürüm yedim. İyi ki bu deneyimi Urfa’ya saklamışım diyorum. Öyle lezzetliydi. Masalarda sepet içinde ufak boy kuru soğanlar var. Her kişinin önünde de kesme tahtası. Siparişi verince taze nane, maydanoz hemen geliyor. Başlıyorsunuz hazırlığa. Soğanlar soyulup doğranıyor, naneler, maydanozlar da öyle. Ufak lavaş pidesi içinde ciğer gelince soğanı, yeşillikleri koyup, sarıyorsunuz. Tadı nefis.
Kebap yemekse niyetiniz Çulcuoğlu’nda balcan, urfa, haşhaş gibi çeştler var. Banu ve ben mutfağına da girdik. Hatta kendi kebaplarımızı pişirdik. Kebap ateşinin nasıl yelleneceğini öğrendik.
Urfa Türküleri
Elçi Konağı’nda Sıra Gecesi’ne katıldık. Terasta yani açık havada yapılıyordu. Öğretmen kadın grubu için özeldi. Biz de şanslıydık, rezervasyonumuz kabul edildi. Limonata gibi güzel ılık bir akşam, yandaki tarihi kilisenin mistik aydınlatması, güzel yemekler ve Aksoy Sıra Gecesi Grubu’nun çaldığı söylediği ezgiler.
Davulun ritmiyle etkisi artan “Gezme ceylan bu dağlarda, seni avlarlar” türküsü. Urfa niye ceylanı simgeleştirmiş? Eskiden Harran ovasında sürülerle ceylan yaşarmış. Maalesef insanlar avladıkça sayıları azalmış. Tarım bitkilerine yapılan ilaçlardan zehirlenmişler. Nazlı ceylanların soyu tükenmek üzereyken önlem alınmış. Ceylanpınar devlet üretme çiftliğinde sayıları hızla artıyormuş. Biz insanoğlu garip yaratıklarız. Önce yokediyoruz, kaybediyoruz. Sonra büyük paralarla yeniden yapmaya çalışıyoruz.
Balıklı Göl
Otelimiz Manici, tarihi bölgenin tam ortasında, geleneksel bir yapıdaydı. Hatta Balıklı Göl ile komşu idi. Bir sabah kahvaltıdan sonra yürüyerek parka gittik ardından Mevlid’I Halil camiine, avlusunun zarafetine hayran olduk. Yolun devamında karşıma çıkan fıskıyeli havuz, kayıkta kürek çeken çocuklar, suya eğilmiş ulu ağaçlar, hafif bir müzikle rüyada mıyım, masalda mıyım çözemediğim yere ulaştık. Hz. İbrahim’e çok üzülen zalim kral Nemrut’un kızının gözyaşlarıyla oluşmuş Ayn Zeliha parkıydı burası. Kahvelerimizi yudumlarken, Urfa sürprizlerle dolu diye düşündüm. Parkta yürümeye devam edince Balıklı Göl’e ulaştık. Böyle güzel bir bina beklemiyormuşum, hayran olmuştum. Ateşin suya, odunların balığa dönüştüğüne inanılan kutsal yer.
Atatürk için Abide
Urfa’nın içinde kavşakta “Yol Gösteren Abidesi” var. Atatürk’ün Çanakkale başarısı üzerine yapılmış. Uluslararası bir kavşak. Güneye doğru Suriye, kuzeyde İran, doğuda Mardin ve Irak, batıda Ankara yönünü gösterir.
Bu geziye çıkarken bizim yönümüz belliydi. Anadolu’ya yakın gidecektik. Öğrenecek ve başkalarına aktaracaktık. Yönümüzden şaşmadık. Çünkü, bölgenin en iyi turzimcileri yolumuzu aydınlattı. Bu yüzden Hasibe Sözmen (Kantara Turizm), Rahime Yaşar (Kaliru Turizm), Hüseyin Yektaş (Profesyonel rehber) hepinize teşekkür ederim.
Yolumuz açık olsun…
Armağan
Nisan 2016
#2kadinanadoluda gezilerimizi takip etmek için:
Leave a Reply