Siklon
İnsanlar mutluluğu mu ararlar güzelde,
Mutlulukta ille de güzeli mi ararlar…
Oysa bu olanlar ne, insanların içinde;
Ki orada bulurlar, ki orada boğarlar.
(Özdemir Asaf)
*** *** ***
En sevdiğim şairdir Asaf. Yazıma neden bu şiiriyle başladığımı, okudukça ve resimlere baktıkça anlayacaksınız… Zarif güzelliğin, çirkin betonlaşmayla nasıl hırpalandığını göreceksiniz bazı fotoğraflarda. Pamuk gibi beyaz tenine uzanmış, kirli ve çirkin elleri kırar gibi, kadrajda editleyerek kesip attığım hoyrat betonları görmeyecek, İstanbul boğazını izlemeye doyamayacaksınız bazılarında. Kadrajda sildiğim zaman gerçekte silinmediğini asla unutmayacak ve belki de erguvan gibi utanacağız hep birlikte.
İstanbul’da yaşamayın, İstanbul’u yaşayın! (Saffet Emre Tonguç)
Türkiye Gezginler Kulübü, İstanbul’u bahar aylarında mistik rengine büründüren ağaçların ismiyle “Erguvan Gezisi” düzenledi. Eşim, ablam, yeğenlerim ve arkadaşlarımla katıldık. Tekneyle Kabataş’tan başlayan tur, boğazı dolaşarak 2 saat sonra aynı yerde sona erdi. Bizim kulübün üyelerine özel yapılan bu turun rehberi ise belki de Türkiye’nin en iyisiSaffet Emre Tonguç idi. Hakkında, çok şey duymuştum. Ne kadar iyi tarih bildiği, çok güzel anlattığı, güler yüzlü olduğu, mütevazı davranışları, O’nunla yapılan gezilerin doyumsuz olduğu gibi… Duyduklarım tamamen doğruymuş, akademik tarih bilgisini, güncel ve aktuel gelişmelerle çok güzel harmanlayıp size ulaştırıyor.
Nedir bu Erguvan? Rivayete göre, on iki havarisinden biri olan Yehuda, İsa peygamberi ele vermiş, sonra çok pişman olmuş ve kendini Judas ağacına asmıştır. Ağaç utanç içinde kalmış ve yaprakları beyazdan pembemsi renge dönmüştür.
Erguvan utancımı bir kenara bırakarak, iki saatlik gezi boyunca boğazı ve yalıları hayranlıkla izledim, fakat bir şey dikkatimi çekti. Bu güzel yalılarda yaşayan insanlar neredeydi? Neden balkona, bahçeye çıkmıyordu. Pencereden bakmazlar mıydı? Oyun oynayan çocukları yok muydu? Keyif kahvesini yudumlayan bir kişi bile olmaz mıydı? Havayı koklayan bir tek kişi çıkmaz mıydı dışarı? Pazar sabahı gazetesini terasta okuyan aileler neredeydi? Bu yalılarda ‘yaşam’ neredeydi? İstanbul’da hatta boğazda yaşamak bu muydu?
Gözlerim yaşam aradı benim. Cıvıl cıvıl olmasa da hayatı aradı. Tadını çıkaran insanlar görmek istedim. Güzel ve çirkin binalara baka baka gezdik, baka baka geri geldik. İçimde boşluk duygusu. Satın alınabilir mekanlardan ziyade yaşanılabilir mekanlar peşinde olmalıyız diye düşündüm. Satınalınabilir mekanlarda, yaşanılabilir yuvalar yaratmalıyız. Bu bizi doğaya da yaklaştırır.
Yazısını bekleyen bir taş için bir yazı
Güzel çirkinliklerle, çirkin güzellikleri
Değerlendiremeyen saraylar kuruluyor.
Değerlileri satıp tüm değersizlikleri
Pazara sürmek için pazarlar kuruluyor.
(Özdemir Asaf)
*** *** ***
Gezi boyunca hareket halindeki teknede hem fotoğraf çektim, hem de defterime notlar almaya çalıştım. İşte başlıyorum:
- İstanbul’da bugün itibariyle 3215 cami var.
- Abdülaziz zamanında Süveyş kanalı açılacaktır. Heykel yaptırmak istenir. Fransa’ya sipariş edilir. Heykel biter ama Osmanlı, bize uygun olmadığını düşünerek iade eder. Depoya kaldırılır. 1876 yılında ABD’nin kuruluş yıldönümü kutlanacaktır ve Fransa hediye olarak bu heykeli gönderir. Hangi heykeldir biliyor musunuz? Meşhur ‘Özgürlük Heykeli’
- İstanbul yedi tepeden oluşur derler ya, say deyince aklımıza Çamlıca gibi tepeler gelir. Oysa, yedi tepenin hepsi tarihi yarımada bölgesindedir ve her birinin üzerinde cami yaptırılmıştır. Sultanahmet, Nur-I Osmaniye, Süleymaniye, Fatih, Yavuz Sultan Selim, Mihrimah Sultan, Cerrahpaşa camileri…
- Aya Sofya: Kutsal bilgelik, Aya İrini: Kutsal barış anlamındadır.
- Marmara denizindeki adaların ortak ismi ‘Prens Adaları’dır. Kulağa oldukça hoş ve romantik gelmesine karşın, Bizans döneminde gözleri kör edilip gönderilen prenslerin sürgün edildikleri adalardır.
- Boğazda 366 tanesi tarihi nitelikte olmak üzere 600 yalı var. Bunların 28 tanesi Sabancı ailesine ait.
- Boğaz 33 km uzunluğunda. Yılda 60.000 gemi geçiyor. Bunun 10.000 tanesi petrol tankeri. Artık bir radar istasyonu var da, eskisi gibi yalılara gemiler çarpmıyor.
- Eski dönemlerde Ermeni Balyan ailesi, çok sayıda tarihi eser kazandırmış. Çoğunlukla mimarlardan oluşan bir aile.
- Stadyum yapılırken çıkan hafriyatla doldurularak yapıldığı için ‘Dolma Bahçe’ denilmiş.
- Sultanahmet semtindeki Four Seasons oteli eskiden hapishaneymiş.
- Çırağan ismi, ‘Çerağ’ kelimesinden geliyormuş. Kandil, çıra gibi, ışık veren anlamında. Lale devrindeki mumların aydınlığından esinlenilmiş.
- Çırağan sarayı sırasında başka saraylar daha var. Kimisi okul, kimisi restaurant olmuş. Bunlara ‘Feriye Sarayları’ deniliyor. Yan, dal, ek manasında. Ana saray dışında hanedanın diğer fertlerinin oturduğu saraylardan oluşan bölge.
- Vahdettin köşkü, bir tepe üzerinde, ağaçlar arasında, tadilat görnüş ve şimdi başbakanlık konutu olarak kullanılacakmış. O bölge Orhan Veli Kanık’ın “İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı” dediği bölge imiş…
- Camiler, kiliseler yan yana hoşgörüyle inşa edilmiş. Kadıköy’deki rum okulu ise tek olan öğrencisini mezun ettikten sonra kapanmış.
- Boğazın en dar yeri 800 m ile Kandilli hattında.
- Napolyon “dünya tek bir ülke olsaydı, İstanbul onun başkenti olurdu” demiş.
- Paranız varsa 65 odalı bir yalı satılık. 150 Milyon USD ödeyip, içinde yaşamaya başlayabilirsiniz.
- Avusturya konsolosluğu binasında salı günleri organize edilen konserlere gidebilirsiniz.
- Küçüksu köşkü, köprü yapımında şantiye binası olarak kullanılmış!!!
- Çengelköy, ismi için iki hipotez var. İlki, Çengeloğlu Tahir beyden geldiği yönünde, ikincisi Bizans döneminde bu bölgede çengel yapıldığı yönünde.
- Osmanlı’da camileri halk yaptırıyorsa tek minare, hanedan yaptırıyorsa birden fazla minare olurmuş.
- Şehrimizde bugüne kadar 3 tane James Bond filmi çevrilmiş. İlki 1963 yılında Sean Connery başrolü oynamış. Yazarı Ian Fleming, 1955 yılında İstanbul’a gelmiş ve Pera Palas’ta kalmış.
Sevgiyle,
Armağan Portakal
Nisan 2014
Leave a Reply