20 lira…

1024 731 Armağan Portakal

Sene 2007… İstanbul’a taşınalı altı ay olmamış. Fatih, uzakta. Bir habercinin ne zaman, nereye, ne süreyle gideceği belli olmaz. Ya Türkiye’nin güneydoğusunda ya da Irak’ın kuzeyinde bir yerlerde haber kovalıyorlar. Risk altında, stres altında. Elbette keyifli sohbetler, güzel dostluklar da var. Hayat böyle çünkü. Herşey bir arada.

Birbirimizden uzakta olduğumuz bir pazar günü. Sokağımızdaki film kiraladığım dükkana gittim. Kapalıydı. İzlemiş olduğum VCD’leri, posta kutusuna benzer bölümden içeri attım. Bu sistemi hatırlayanlar olacaktır. Yağmur yağıyordu, ellerimi cebime sokarak hızlı adımlarla geri döndüm.

Eve geldim. Montumun cebine koyduğumdan kesinlikle emin olduğum kağıt yirmi lirayı bulamadım. O vakit henüz işim yoktu. Bir lira bile çok önemliyken, yirmisini bir seferde kaybetmek beni derinden üzmüştü.

Başka zaman olsa “napalım kaybetmişim” diyeceğim para için tekrar yollara düştüm. Yürüdüğüm kaldırımları adım adım gözlerimle tararken, görüverdim. Karşıdan karşıya geçtiğim bölgeye yakındı. Elimi çıkardığım anda cebimden kaymış olmalıydı. Su birikintisine yapışmış, neredeyse titriyordu. Parayı alışım, avcumun içinde tutuşum, dudaklarıma götürüşüm bugün gibidir.

Kazandığımız her kuruşa alın terimiz damlamıştır. Tırnaklarımızın izi çıkmıştır. Mecbur kalarak değil, inandığımız işleri yapmışızdır. Basit ve sade olandadır gönlümüz. Güce tamah etmeyiz. Korkmayız da. Ve bizim gücümüz, güçsüzlüğümüzden gelir.

Bugün bunları yeniden düşündüm, cüzdanımdaki 20 lirayı elime alınca…

Sevgiyle,

Armağan

Şubat 2016

Leave a Reply

Your email address will not be published.